Page 6 - 100DEYÜZ DERGİ | 2015
P. 6
ARKA GÜVERTE
Orhan Can
Küllerinden doğacak
B eleştepe’nin hemen yan tarafından aşağıya doğru bakıyordum. Tarifsiz duygular için- deydim. Sanki; bilinmeyen bir şey, beni ora-
da, İnönü Stadı’nın hemen üstünde zorla tutuyordu. “Seyret” diyordu sanki, seyret ve hatırla!
Hiçbir şeyi unutmamıştım ki. Gözümün önünden akıp giden, aynı zamanda benim gençliğimdi. Belki de bu yüzden katmerli hisler içindeydim. Güneş batmaya hazırlanıyor, serin poyraz yüzüme deği- yordu. Bedenim ılgıt ılgıt titriyor, kalbim, gözlerimi hizaya çekmiş, “Ağla” diyordu. Duygularım da kalbi- min esiriydi ama beynim, “Uyma sen kalbine, o duy- gusal çocuktur. Sen sakın ağlama, mutlu ol doyası- ya sevin” diyordu. Tam o sırada, “Niye sevinecek ki” diye sordu kalbim. “Çünkü, yıkılan bir staddan yeni bir stad doğacak. Anka Kuşu gibi küllerinden yeni- den doğacak bu stad, Beşiktaşlı’ya armağan olarak tabi” diye yanıt verdi beynim.
Evet, İnönü’den geriye pek bir şey kalmamıştı. Adeta her yerini öbek öbek yemişti dev makineler. Son kalan protokol ve Basın Tribünü yıkım balyo- zunu yemeye hazırlanıyordu. Sadece, “Eski Açık”ın taş duvarları kalacaktı ha! Eski Açık dedim de gittik mi şimdi o güzel gençlik yıllarına. Serpilip büyüdü- ğümüz 76’lı yılların yatılı okul koridorlarına. Okul- dan kaçıp soluğu aldığımız yer, Eski Açık! Öğrenciy- dik, genellikle de paramız olmazdı cebimizde. İkinci yarı başladıktan sonra İnönü’nün kapıları açılırdı çoğu zaman. İlk yarıyı seyredemezdik ama ‘beleş’ girerdik içeri. Maçın son 15-20 dakikası da olsa göz- lerimizle görürdük yeşil sahaların kahramanları- nı. Yağmurluk nedir bilmezdik, orada öğrenmiştik naylon torbadan yağmurluk yapmayı. Yere atılmış gazete kağıdından da güneşlik yapmayı. Tribünler- de kin ve nefret yoktu. Nükte vardı, gönderme vardı, mizah vardı, kızdırma vardı. Dostluk vardı dostluk! Sahi siz, ‘yassı pil’ nedir bilir misiniz? El kadar rad- yolarımız vardı, kalem pille çalışan. Pek de fiyaka- lıydı. Transistörlü radyo deyip geçmeyin. Bir önceki
nesil radyolar açılana kadar ‘ısınma turu’ atarlardı. Bunlar ise hemen ses verirdi. Eski radyoya göre pek bir sosyetik sayılırdı ama, pillerin ömrü çok çabuk ‘nanay’ olurdu. Pil konulacak yerin kablolarını dışarı çıkartır, yerine yassı pil takardık. Zaten hafta sonu kaçamamışız okuldan.
Ne yapacaksın? Maçları radyodan dinleyeceksin. O zamanlar, sadece ‘Tırt’ diye kısalttığımız TRT var- dı. İşte bu Tırt’ın bir de radyosu vardı. O ne verirse, biz de onu mecburen dinlerdik. Düşünün ne haldey- dik! Bizler o zamanlar olayları görmez, hayal eder- dik. Neyse şimdi gelelim, TRT Radyo’nun Merkez Stüdyoları’na. Hani, o yıllarda 85 stüdyoları var ya merkez olanı yani. O merkez, maç oynanan stadlara tek tek bağlanır, skor alır ve azıcık maç anlattırırdı spikerlere! Biz de dinlerdik.
Hah işte sıra İnönü Stadı’na gelirdi. Beşiktaş’a da nedense hep Necati Karakaya denk gelirdi. Beşik- taşlı olduğu için mi ona verirlerdi, yoksa kendi mi isterdi daha çok bu görevi bilmiyorum. Her ney- se defans demezdi özellikle, ‘bek’ derdi ya da Be- şiktaş’ın sol ‘haf’ı derdi. Neyse; ‘Tırt Merkez’ şöyle derdi: “Evet, Beşiktaş-...... maçının oynandığı İnönü Stadı’ndayız, karşımızda Necati Karakaya var.” Biz o sıra, kulaklarımızla vantuzlamışız sırtına yassı pil bağladığımız radyolara. Necati Karakaya şöyle yanıt verirdi: “Evet, İnönü Stadı’ndayız, Beşiktaş ’Biiiiiirrr...” derdi. O, “Beşiktaş biiiiiiirrrrrr”i o kadar uzatırdır ki yatakhanedeki Beşiktaşlılar, gol diye, sevinç içinde yataklardan aşağıya atlardık. Necati abi devam ederdi; “Biiiiirrrrrrr, korner atıyor...” Biz yıkılmışız, yerlere atlamışız ama Necati abi, yani korner için mi “Biiiiiiiiirrrrrr” dedin. “Beşiktaş biii- iiirrrr, korner atıyor...” Biz de sadece ses duyduğu- muz için algılardık ki “Beşiktaş 1 – rakip 0” diyecek!
Ah be dostlar öyle geriye gittim ki selam olsun Necati Karakaya, Halit Kıvanç ve Orhan Ayhanla- ra... Merak etmeyin, bu stat küllerinden yeniden doğacak...
100. YIL BEŞİKTAŞLILAR DERNEĞİ DERGİSİ
s.04
ETREVÜG AKRA