Page 42 - MAKSİMUM BİZ | EKİM 2015
P. 42

sohbet
  Dizi oyunculuğu
seni o anda acil olarak cepte ne varsa yemeye mecbur eder. Dolayısıyla kendini deneme, geliştirme, başka işler yapma fırsatın yok. Böyle
bir sektör böyle bir fırsat veremez sana.
 Tiyatro olmadan yaşayamam diyen, oyunculuğu kutsal gören tiyatrocular- dan mısınız?
Hayır. Böyle bir kutsiyet atfetmiyorum. Bunu söyleyenlerin çoğunda da ben
daha çok kendini gösterme, beğendirme, sevilme arzusu görüyorum. Oyunculuk, Johan Huizinga’nın yazdığı “Homo Ludens (Oyuncu İnsan)”de anlatıldığı gibi, oynayan insanın oyunla yaşadığı, kendini ifade ettiği ve paylaştığı bir şey. Oyuncularda böyle
bir paylaşımı, bunu yaşama zevkini çok az görüyorum.
Oyunculuğa dışarıdan bakabilmenizin yönetmenliğinizle de ilgisi var mı?
Ben de 34 yaşıma kadar şu andan daha aptal bir oyuncuydum. Sesini, bedenini kul- lanmaya çalışan, hani böyle iyi oyuncuyum ben diye ortalıkta dolaşanlar gibiydim.
Ta ki, Almanya’da bir projede çalışmaya başlayana kadar. Theater an der Ruhr tiyatrosunda Roberto Ciulli ile çalıştım.
O benim için değişim noktası oldu. Orada oyuncunun çalışmasına, hakiki olanı arama
40 | maksimumbiz
yolculuğuna daha farklı bir noktadan bak- maya başladım. Bu tabii ki yönetmenliğimi de çok etkiledi.
Felsefesiyle de mi ilgilenmeye başladı- nız?
Tabii işte düşünürü olan bir tiyatro, dra- maturjisi olan bir tiyatro. Oyuncunun da kendine göre bir dramaturji kurabildiği, yarattığı şeyin ona ait olduğu bir tiyatro. Ona başkasının dışarıdan verdiği bir tiyatro değil, yönetmenin ona anlattığı bir tiyatro değil; onun yönetmene gösterip,
o işi nasıl ifade edebileceğini oynadığı
ve yönetmenin de bunu yapabilmesi için birtakım şeyleri seçtiği, ona tekrar verdiği, tekrar yarattığı... Aslında yazar oyuncu anlamına gelebilecek bir tiyatroyu oluştur- mak için yeni bir kapı açtı benim hayatıma.
Edebiyat uyarlamaları yaptınız tiyatro- da. Edebiyata özel ilginiz nedeniyle mi? Biraz da Türk tiyatromuzdaki oyunla-
rın metinlerinin zayıflığı ve işledikleri konuların bizim ilgimizi çekmiyor olması
bunun nedeni. Bizi zorlayan bir yanı yok, bana bir şey öğretmiyor. Türk tiyatro- sunda çok güzel metinler de var ama bizim ilgilendiğimiz konularla ilişkili değil. Mesela, Murathan Mungan iyi bir şair, iyi oyunları var, dili de güzel. Genç yazarlar da çıkıyor: Beliz Güçbilmez, Şâmil Yılmaz gibi. Bu yazarların oyunlarını sahneledik. Bir metnin içinde yüzleşme yoksa, şaşırtmı- yorsa yapamıyorum. Bu nedenle Murat Uyurkulak’ın “Tol”, Hasan Ali Toptaş’ın “Yalnızlıklar” gibi çok sağlam metinlerini ele almak daha yakın geldi bize.
İroni yok sanki.
İroni yok, çok doğru, o sertlik yok. O yüz- den Kafka seçtik, o yüzden Koltes oynadık, Antigone’yi yeniden bir kadın tragedyası olarak ele aldık, “Tol” ile Türkiye siyasi tarihine bireylerin dünyalarından baktık. Yüzleşme yoksa öğrenemiyoruz bir şey.
Neden böyle?
Batılaşmayla gelen bir türlü üstüne basıp özgün bir şey çıkartamadığımız bir tiyatro
 









































































   40   41   42   43   44