Page 42 - MAKSİMUM BİZ | ARALIK 2014
P. 42
sohbet
metin uca, “hakuna matata” gösterisini Türkiye’nin birçok şehrinde sahneledi.
hem aktarmaya, hem de yaşanan değişimde tuhaf, avangart bir noktada durmamaya çalışıyorum.
Yarışmayla farklı mecralara girdiniz...
Sunuculuk ayrı bir meslek. Her aktörlük eğitimi almış kişinin sunucu olması müm- kün değil. Türkiye’de sunucu denince akla gelen kişiler olarak 10 kişiden fazla değiliz. Bu adamlar önemli adamlar. Ben o yüzden oyunculuk eğitimi almış olmama rağmen dramalarda yer almamaya özen gösterdim. Çünkü korumaya çalıştığım bir şey var. Tanrı geçinden versin, Halit Kıvanç’tan sonra gelen ekibin içinde iyi anılmak istiyorum. Seslendirmede de ona özen gösteriyorum. O kadar muhteşem sesler var ki onların arasın- da olma şansınız yok ama ben de ünlü bir ses olarak 80 tane seslendirme yapıp paramı al- makla meşgul değilim. Eğer bir marka ya da kurumla örtüşüyorsa o zaman onun yanında durabilmeliyim. Kalıcılığı sağlayan yaptığınız işlerin niteliği, yaptığınız işin kendisi değil. Seyircide sizinle ilgili bir imaj oluşuyor ve televizyon işinde kalıcılık bu imajın kendisiy- le ölçülebilir ancak.
Sosyal medyayı kullanmanız, bu oyun örneği size bu mecrayla ilgili ne gösterdi? En azından sosyal medyanın gözardı edilme- mesi gerektiğini gösterdi. Elbette ana akım medya, televizyon başta olmak üzere hâlâ çok büyük bir güç. Bunu yadsımamak gereki- yor ama özellikle medya-iktidar ilişkilerinin getirdiği o açmaz ve yeni ortamda alternatif arayışları sosyal medyayı her zaman güvenli kılmasa da bir alternatif alan haline geti- riyor. Ben kendi adıma bir buçuk milyona yaklaşan bir Twitter takipçisi olan, 150 bin Facebook kullanıcısıyla beraber yürüyen birisiyim. Orası benim özgürlük alanım.
Bu özgürlük alanını kötü kullanmamaya çalışıyorum. Facebook’u yalnızca kurumsal olarak kullanıyorum. Yaptığım işleri duyu- ruyorum. Twitter ise benim için daha fazla bir özgürlük alanı demek. Daha eşit bir alan. Orada da toplumun sinir uçlarına dokunan ve anlamaya çalışan bir tavır sergiliyorum. Toplumlar da delilik dönemleri geçirir. Biz toplumsal delirme yaşıyoruz. Bunun aşılaca- ğına inanıyorum. Sancılı ve acılı bir süreç bu ama yılanın kabuğundan çıkması gibi bir şey. Bunun olabildiğince kısa olmasını diliyorum.
bir çeşit, seyirciyle dertleşme. Ama tiyatro tadında. Ben stand-up demeyi sevmiyorum çünkü onun ustaları ayrı. Benim derdim de laf cambazlığından çok görseller eşliğinde Türkiye’nin bildik öyküsünü vermek. Bir de merak saldığım bir konu var. Müzik. Kazancı Bedih ile aynı anda Fado’nun kraliçesinden keyif alabildiğimiz bir tarzımız var. Bu bizim büyük zenginliğimiz. Bunu yaparken biraz gözardı ettiğimiz bir de klasik müzik var. Buna da kulak tıkamayın kardeşim, bu da kötü değil mantığıyla, 13 kişilik bir orkestra; tenor, bariton ve soprano solistler, anlatıcı ben ve şef eşliğinde bir gösteriye başladık. Adı; Klasikomik. İlkokul çağında klasik mü- zik konserlerine zorla götürüldük hepimiz. Bu kuşağın çocuğu olarak “gıy gıy içimiz gıyıldı” dememek için bu müziğe de aslında kulağımızın çok yatkın olduğunu anlatmak istedim.
Bütün bu işleri yaparken temel motivas- yonunuz nedir?
Asla kimseye bir şey öğretmek değil, önce- likle onu söyleyeyim. Sadece soru işaretlerini paylaşmak. Bunlar benim aklıma takılıyorsa mutlaka beni izlemeye gelenin, okuyanın
da takılıyordur diyorum. Ben soruları soran adamım. Soruları da doğru soruyorum. Bir de soruları soran adamlara inanmak çok önemli bir şeydir. Çok başarılı aktörler de sunucu olurlar ama onların inandırıcılık sorunları vardır. Benim inandırıcılık soru- num olmadı. Onlar beni hep kendi adlarına soruyu soran adam olarak gördüler. Bu felse- feyi bozmadım. Hem anlamaya çalışıyorum,
40 | maksimumbiz
Sağlık sigortasını her
şeyden çok önemsiyorum. Benim hayal ettiğim Türkiye’de, herkesin eğitim ve sağlık harcamalarının eşit olması var. Bunu ne yazık ki sağlayamıyoruz. O yüzden böyle bir ortamda sağlık sigortası daha büyük önem kazanıyor.