Page 36 - BODRUMDERGİ | KASIM 2021
P. 36
Palmiyeleri, begonvilleri, mimozaları ve tam 45 değişik bitki türünü
de Bodrum’a getiren Cevat Şakir’dir.
özlüyordum. Oraları zaten cennetti; ama içimden, oraları on kat daha cennet yapmazsam, adam değilim diyordum.”
Mimozaları getirmesinin çok
güzel bir de nedeni var. Prosper Mérimée’nin ‘Carmen’ novellasını Türkçe’ye çevirirken, esmer İspanyol kızlarının saçlarına küçük mimoza demetleri taktığını okur ve ‘Neden benim Bodrumlu esmer kızlarım da saçlarına mimoza demetleri takmasınlar’ diye düşünür. Sonrasında da Paris’ten mimoza tohumları getirtip onları Bodrum sokaklarına, bulabildiği her yere, rastgele eker. Bir süre sonra her yeri mimoza sarar. Bir gün, bir düğün alayında Bodrumlu kızların saçlarına mimozalar taktığını görünce de sevincinden havalara uçar.
Yaşamayı seçtiği Bodrum’da, bir doğasever olarak iz bırakmak isteyen Cevat Şakir, Bodrum Belediyesi’nin resmi bahçıvanı olarak da çalışmış ve hizmette bulunmuştu. Tüm parasını Paris ve Londra’dan ısmarladığı tohumlara harcayan Balıkçı, Belediyenin bahçesinde Okaliptüs, Mimoza, Palmiye, Grevilla ve Amberlerin yanı sıra, çeşit çeşit rengârenk güller ve tohumlarını Nice’den getirttiği karanfiller yetiştirdi.
“Bir balıkçının avucuna tükürüp küreğe yapışması, bir rençberin toprağa diz çöküp de dünyada gıda olacak bir fasulye daha
ekmesi, yaradılışça en geçerli duadır” diyen Halikarnas Balıkçı’sı yaptıkları ve ürettikleriyle çevre duyarlılığına o zaman da bile ışık tutmuş.
Manevi oğlu Şadan Gökovalı, Cevat Şakir’in kendisine yaptığı vasiyeti bir röportajında şöyle anlatmıştı; “Yazacağım bunları ama belki yazamadan giderim. Sana şimdiden söylemiş olayım. Bodrum’a gömülmek istiyorum. Bittabi orayı çok sevdim. Hayli hizmetimde geçti. Belediye’ye
de yazmak istiyorum ama sana söyleyeyim daha iyi. Mindos kapısı tarafında bir yere gömsünler beni, yanımda Hatice’ye de (son eşi)
bir yer ayırsınlar. Sakın mermer, beton filan istemem ha... Bir taş bulun, uzunca bir taş, yazısız. Onu dikin mezarımın başına. Falanca oğlu filancaymış şu tarihte doğup şu tarihte ölmüşüm. Katiyen yazı istemiyorum, basit bir taş. Eh bizim tekne su almaya başladı. Şatafatı da sevmem, tepelere, deniz gören yerlere gömülmem şart değil. Nasıl olsa yattığım yerden denizi seyredemem, denizi ruhumda yaşatıyor gönül gözüyle her zaman görüyorum. Suat (oğlu) sık sık ziyaret edebilmeleri için İzmir’e gömmek istediklerini söylüyor. İstemem yahu. Bodrum’u severim bilirsin. Beni ziyaret için çocuklar ara sıra da olsa gezmiş, hava almış olurlar. Zaten ben
saygı duruşu isteyecek değilim ya. Balıkçı’ya bir Merhaba yaraşır.”
34