Page 127 - BODRUMDERGI | ŞUBAT 2022
P. 127
Turisti olduğunuz bir şehrin sokak çalgıcılarıyla dans etmek gibi...
Sanatçının Yolu, okuyucusunu ya da yaratıcılığını keşfe niyetlenmiş yolcusunu 12 haftalık bir yolculuğa davet ediyor. Bir ders kitabı gibi, kitaptaki her haftanın hedef kazanımları var. Isterseniz kitabı elinize bir alışta da bitirebilirsiniz. Ama kitabı durup düşünmeden, alıştırmalarını yapmadan bitirmek; keşfetmek için sabırsızlandığınız bir şehirde turist bürosundan aldığınız şehir rehberini hızlıca okuyup bir kenara koymak gibi olur. O rehberi şehre gitmeden de her yerde bulup okursunuz oysaki... Ama kitabı haftalık ödevlerini yaparak okumak, keşfetmek için heyecanlandığınız bir şehrin her sokağını yürüyerek gezmek, yerel lezzetlerinin peşine düşmek, oralı insanlarla sohbet etmek, kedilerini sevmek, takılarını alıp takmak, sokak çalgıcılarında dans etmek gibi...
Sabah sayfaları
Kitabın yaratıcılık bahsindeki temel pratiği “Sabah Sayfaları”. Yani sabah uyanır uyanmaz hiçbir şey yapmadan, yataktan çıkmadan yazanlar var, belki elinizi yüzünüzü yıkayıp, en fazla çayınızı kahvenizi alıp, hemen defterinizin başına geçerek aklınıza ne geliyorsa üç sayfa yazmak. Sayfa sayısını önemsiyor yazar. Ortalama bir defter ile her sabah muhakkak üç sayfa
yazılmasını öneriyor. Yazacak hiçbir şey bulamadığınızda havadan sudan yazın, hatta “Şu an yazacak hiçbir
şey bulamıyorum ve çok sıkıldım” bile yazarak o sayfaları doldurun diyor. Üç sayfa yazmanın zihin akışında önem teşkil ettiğini belirtiyor. Sayfa
sayısının bilimsel alt yapısını bilmemekle birlikte,
3 sayfa tamamlanmasa bile her sabah yazmak da
sevdaya dahil... Sabah sayfaları son zamanlarda
dizilerde terapi sahnelerinde de psikoterapistlerin
danışanlarına önerdiği bir alıştırma. Uyanır
uyanmaz yazılan sabah sayfaları, aslında tam da
ayılmamışken, uyku ile uyanıklık arasında farklı bir
bilinç akışından, kelimelerin kağıdımıza dökülüverişi
ile gün içinde aklımıza takılması muhtemel konuların
açığa çıkışı olarak tanımlanıyor. Bu sayfalarda
yazılanları nehirdeki çakıl taşlarına benzetiyor yazar.
Hayati önemde olmayan, zihninizi meşgul eden ufak
tefek konuları sabah sayfalarında dökersiniz ve bu sayede
gün içinde daha akışkan bir zihinde olursunuz diyor.
Yazarken, yazdıklarınızı beğenmeyen, ne saçma sapan şeyler
bunlar diyen bir iç ses olacağını da söylüyor ve buna “sansürcü” adını veriyor. Bırakın o arkada gevezelik etsin, siz nasıl hissederseniz hissedin yazmayı sürdürün diyor. Zamanla sabah sayfalarını yazmak alışkanlığa dönüştükçe, sansürcünün sesinin de kısılacağını ekliyor.
125