Page 137 - BODRUMDERGI | ŞUBAT 2022
P. 137
sesim çıktığınca bağırarak tekrar söyledim.
“ben nasıl ineyim oraya bu yaşta?” köprüde yalnız değildik. çevremizden insanlar geçiyor, dönüp bana bakıyorlardı. “niye bağırıyor ki bu adam şimdi” diye. adam bu sefer duymuştu dediğimi. “sen çocukken de inemezdin aşağı!”
karşıdan simsiyah dumanlarını göğe savurarak bir kara tren geldi. tam köprünün altından geçerken dumanların içinde kaldık biz. gökyüzündeki kocaman güneşi, sapsarı, kocaman, sıcak güneşi yuttu simsiyah duman. kapkara bir bulutun içindeyiz. kara tren geçip gittikten sonra uzun süre
o kapkara bulutun içinde kaldık. adamı göremiyorum. o tren hiç kullanılmayan bu demiryolundan nasıl geçip gitti. hayalet tren gibi. bunu düşünüyorum. kara tren mi kaldı bu zamanda?
“aşağı inip alacak mısın o kutuyu, gözlük!” diyor gülerek.
“benim kutularım var!” diyorum. “bir sürü! hiç kimsede olmayan kutular bile var!” ben de gülüyorum ona inat. zorla gülüyorum.
“ benim kutularım var. bir sürü!” adam aşağıdaki kutuyu gösteriyor. “sipahi var mı, sipahi?”
“yok!” diye bağırıyorum avazım çıktığı kadar.
“sipahi yok. sadece sipahi yok. diğer
bütün sigara kutularının kapağı var!” diye bağırıyorum. adam susuyor.
dumanın dağılmasını bekliyorum. duman dağılıyor ama karanlık dağılmıyor. “akşam olmuş” diyorum. “annem merak eder.”
köprünün üzerinden düşünceli düşünceli işinden dönen adamlar bana bakıyorlar. annem evin sofasında dikiş dikiyor. yurttan sesler kadınlar korosu türkülerini bitirmiş. ajans vakti şimdi.
adnan menderes’in yassıada duruşmalarından haberler veriyor spiker. tül perdesi hafiften kımıldıyor.
açık sokak kapısının eşiğinde duruyorum. annem iğnesini kumaşa saplayıp bana bakıyor. iğneyi benim başıma saplamış gibi karıncalanıyor başım. binlerce iğne batırmış gibi.
anneme “ben oraya nasıl inerim bu yaşta?” diyorum.
“anlattım adama. bir sürü kutum var ama sipahi yok” dedim.
“tek koluyla demiryolu köprüsünün korkuluklarına yaslanmış adama ben oraya nasıl inerim bu yaşta diye bağırdım. korkuluklara dayanmış öylece bakıp güldü bana.”
annem ayağa kalkıyor ellerimi tutuyor... iki elimi birden tutuyor annem, iki eliyle. sonra ayağına
terliklerini geçiriyor, benim tek elimden tutarak sokağa çıkıyor,
beni köprüye götürüyor. anneme bakıyorum yolda. gencecik. otuz yaşında ya var ya yok. simsiyah saçları. ben altmış yaşındayım. kırlaşmış saçlarım. köprünün üzerine geliyoruz..
kimseler yok köprünün üzerinde.
bir çocuk var sadece. zayıf, çelimsiz, ürkek bir çocuk.
bir de gözlüğü var. tel çerçeveli. annem “yok burada adam falan” diyor.
çocuk bana bakıyor. amca “aşağı inip alır mısın o kutuyu? ben inemem oraya...” diyor zayıf, çelimsiz, ürkek, tel çerçeveli gözlüğü olan çocuk.
“ben nasıl ineyim oraya bu yaşta diyorum” çocuğa.
çocuk bana bakıyor, ağlamaklı. “ama bir tek o sipahi kutusu yoktu bende...”
annem elimden çekiyor beni “görüyorsun burada ikimizden başka kimse yok.!”
dönüp eve geliyoruz. annem sofrayı hazırlıyor. babam yatak odasında namaz kılıyor. radyoda yassıada duruşmaları bitmiş. radyo tiyatrosu başlayacak birazdan. tül perde uçuşarak sofanın ortasında dalgalanıyor.
- kadıköy -
135