Page 46 - MAKSİMUM BİZ | TEMMUZ 2019
P. 46

KÜLTÜR - SANAT
 Ayşegül TÖZEREN Sağlık Sigortaları Müdürlüğü
Sabahları, hafta sonu da değilse, sı- nırları önceden belirlenmiş bir dün- yaya uyanırsınız. Çoğunlukla hafta sonunda bile... Belirli saatte kahvaltı etmek, belirli bir sürede giyinmek zo- rundasınızdır. İş günüyse, belirli bir saatte evden çıkıp, servise, otobüse ya da arabanıza doğru yürümeniz gerekir. Bir başka deyişle, karşılaşabi- leceğiniz gerçeklik sınırlıdır.
Bir sabah sörf tahtanızı kolunuzun altına alıp, okyanusun çılgın dalgala- rıyla dans edebilme ya da arzu etti- ğiniz farklı bir şeyi yapabilme olana- ğına sahip olursunuz umarım... Ama şimdilik böyle bir şansı olanların çok sayıda olduğunu sanmıyorum. Oysa arzunun bir sınırı yoktur, başka dün- yaları özlersiniz, hayal gücünüz de körelmemişse... Tam burada edebiyat, sanat ve şiir elinizden tutar. Sabah işe gitmeden okuduğunuz iki dize, servis- te göz attığınız bir dergi, baş ucunuz- daki öykü... Onlara dokunduğunuzda, Ezginin Günlüğü’nün bir şarkısında dediği gibi, gökyüzü ciğerinize dolar, sınırlar yok olmaya başlar. Bu yüzden hem size hem bana sınırlarımı anımsa- tan, hem de onları zorlayan kitaplar- dan söz etmek istiyorum.
Geçtiğimiz aylarda yayımlanan Seray Şahiner’in, “Hepyek” isimli öykü ki- tabıyla başlayabiliriz. Seray Şahiner, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakül- tesi Gazetecilik bölümünden mezun olmuş, ardından da Marmara Üni- versitesi Sinema Anabilim Dalı’nda Orhan Kemal’in eserleri üzerine yük- sek lisans çalışmaları yürütmüş. Ka- derin cilvesi mi bilmiyorum, Şahiner, 2018’de eserleri üzerine yüksek lisans
tezi yazdığı Orhan Kemal’in adına ve- rilen roman ödülüne layık görüldü. Şahiner’in çok yönlü bir yazar olduğu- nu da belirtmek gerekiyor. Romanın- dan uyarlanan “Antabus” adlı tiyatro oyunuyla da Afife Tiyatro Ödülleri’nden Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü’nü aldı.
Karnıyarığı yarım bırakmak ya da bı- rakmamak, işte bütün mesele...
Şahiner’in, “Hepyek” isimli öykü top- lamının neden sınırlarımı zorladığına gelirsek... Yazar, toplumun farklı kat- manlarından, belki yaşamınız boyun- ca uzun sohbetler edemeyeceğiniz kişileri, öykülerinde karakterleştirerek, edebiyata dâhil ediyor. Bir öyküde uzak bir köyün imamının eşiyle kar- şılaşıyorsunuz, başka birinde tatlı bir büyük anne, fal bakma programlarına rakip oluyor. Rakip oluyor da bir tek kendi yazgısını okuyamıyor. “Personel Yemeği” adını taşıyan kurmacadaysa, bir bulaşıkçının, Nurcan’ın arkadaşı- nız olmasını istiyorsunuz. Nurcan öyle zeki ki, kimin neyi, nasıl yediğinden, ne kadarını bıraktığından, dahası bir kar- nıyarık yemeğinden masada neler ol- duğunu okuyuveriyor: “Bunu yiyen bir kadın olsaydı... Ev hanımı olsa dışarda karnıyarık yemez, evinde yapar. Çalı- şan bir kadın olsa zaten yemeği yarım bırakmaz. Yani bunu yiyen bir erkek. Demek adam yeni boşandı ya da daha boşanmadı bile... Ama karısı evden git- miş o kesin.” Garson, Nurcan’a öyküde soruyor: “Niye abla, evli adamlar dışar- da karnıyarık yemiyor mu?”
Nurcan, yılların yaşam ve bulaşık dene- yimiyle cevaplıyor: “Yer de, karısı evde karnıyarık pişirdiği hâlde aynı yemeği lokantada sipariş eden adam, yarısını tabakta bırakmaz. Masada, bu ada- mın dikkatini çeken başka bir şey var.” Masada adamın dikkatinin çekenin ne olduğunuysa, Nurcan’ın ironik dilinden öyküyü okudukça görüyorsunuz.
Gazetelerin eklerindeki ya da dergiler- deki kitap değerlendirmelerinde, “Be- timlemeden yana zengin” diye beylik bir ifade vardır. Ancak, yaşamda gö- zümüzden kaçan detayları yakalaya- bilen yazar sayısı, ifade edildiği kadar çok olmaz. Seray Şahiner, öyküde be- lirttiği şekliyle, “Dünyada kısım kısım insan var” diyor ve onları açıklayarak, metnin içinden soru soruyor: “Biiir, sa- dece uçaklarda yaşayan bir insan türü var, yemeğin yanında domates suyu içenler. İkincisi, sadece taksilerde ya- şar, ‘Nerelisin?’ sorusuna muhabbet uzamasın diye ‘İstanbulluyum’ cevabı verenler. Üçüncüsü, sadece dolmuş- larda yaşar, İnmek için şoförün tayin
edeceği müsait yere razı olanlar. So- nuncusu, sadece belediye otobüsle- rinde bulunur, daldığı rüyadan ‘Geldik mi?’ diye uyananlar. Söyle bakalım, sen bunlardan hangisisin?”
Selfi seni de mi yalnız gösteriyor?
Has yazarlar, sadece yaşadığımız dün- yayla ilgili gözden kaçırdıklarımızı de- ğil, kendimizle ilgili olan, ancak farkına varamadıklarımızdan da söz ederler. Mesela neden öykü karakteri, Ceylan, sokakta yürürken, selfi çekmez de fo- toğrafını çekmesi için en uygun kişiyi arar? Ceylan, nedenini şöyle açıklıyor: “Selfi beni yalnız gösteriyor.” Hele ak- şamları... Evde tek başına otururken selfi çekip paylaşmak yalnızlık ifşası demekti. Olsun, belki fotoğraf pay- laşmaması bile kalabalık bir hayatı olduğuna delaletti. “Kim bilir kimlerle çok eğleniyor da bu mutluluğu belge- lemek için bile an’ı bölmek istememiş” derlerdi. Akıllı telefonlarla birlikte ya- şamların da dijitalleşmesi, hangimiz- de, bu tip çelişkilere yol açmadı ki? Poz vermek ya da vermemek, bazen bütün mesele bu olmuyor mu? Ama olanı biteni, akıllı telefonlar da, onla- rın işletim sistemleri de anlatamaz, bir yazarın çağın ruhunu yakalayıp anlatması gerekiyor. Seray Şahiner’in “Hepyek”i böyle bir kitap...
“Bir dönüşümler boşluğunda” yaşamak...
Elbette, son yıllarda yaşamımıza sade- ce akıllı telefonlar girmedi. Artık robot- lardan, yapay zekâdan da konuşmaya, hatta “robotik hayaller kurmaya” baş- ladık. Film yönetmeni Jean-Luc Go- dard’ın dilinden söylersek, “Bir dönü- şümler boşluğunda yaşıyoruz.”
Başka Dünyalara Kaçış
  44 maksimumbiz


















































































   44   45   46   47   48