Page 72 - Mehdi ve Altın Çağ
P. 72
kavim "bulduğundan", doğu tarafında sözden anlamayan bir topluluk "bulduğundan" bahsedilmektedir. Bu
"bulmalar" bir "arama" sonucunda oluşmaktadır ve uydu kanallarında yapılan bir "aramaya" bakıyor olabilir.
Ayetlerde doğu tarafındaki halk için "güneşi kendilerine siper edinmemiş" denmektedir. Eğer bu bilgileri iletişim
teknolojisini göz önünde bulundurarak yorumlarsak, burada iki farklı işaret olduğunu düşünebiliriz. Hz. Zülkarneyn
uydu aracılığıyla bu bölgeleri izliyor ve onlar hakkında istihbarat elde ediyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)
Ayrıca bu ifade ile ahir zamanda pek çok alanda kullanılacak olan enfraruj teknolojisine de işaret ediliyor olabilir.
Günümüzde enfraruj kameralar tıp, adli tıp, meteoroloji, kriminoloji, istihbarat, endüstri gibi pek çok alanda
kullanılmaktadır. İnsan vücudu da bu kameralar aracılığıyla tüm detaylarıyla incelenebilmektedir.
Ayetlerde Hz. Zülkarneyn'in hitap ettiği bildirilen topluluk tüm bir kavim ise, onlara uydu aracılığı ile ve televizyon
yayını sayesinde hitapta bulunuyor olabilir. Bu şekilde dünyanın her yerindeki insanların şikayetlerini ve
ihtiyaçlarını öğrenip, daha sonra hakim olduğu bu bölgeleri karargahından talimatla yönetmesi mümkündür.
Ayetlerde geçen Yecüc ve Mecüc'ün bozgunculuğu klasik anlamda bir terör ya da anarşi olayı olabileceği gibi,
yayın aracılığıyla yapılan bir bozgunculuk da olabilir. Diğer yayınları engelleyip, sadece kendileri bozgunculuk
amaçlı bir yayın yapıyor olabilir. Hz. Zülkarneyn de bu yayını farklı yöntemlerle engellemiş, böylece
bozgunculuğun önüne geçmiş olabilir. Örneğin ayette söz edilen demir ve bakırı kullanarak, bir elektromanyetik
alan oluşturmuş, bu şekilde radyo ve televizyon yayınlarını bozmuş olabilir. Nitekim elektromanyetik kaynaklardan
biri olan trafo, demir çekirdek etrafına bakır iletken sarılarak elde edilmektedir. Bu elektromanyetik alan çok güçlü
olduğu takdirde radyo ve televizyon yayınlarını bozabilir.
Bir diğer ihtimal ise çok büyük, kitlevi bir uydu anteni yapımına işaret edilmiş olmasıdır. Antenin büyük olmasının
sebebi ise Yecüc ve Mecüc'ün yeryüzündeki tüm yayınları çalışmaz hale getiren bozucu etkisini aşabilmek için
olabilir. Antenlerin yüzeyleri, genel olarak daha ucuz ve hafif olan alüminyumdan yapılır. Ancak antenin
iletkenliğini artıracak en ideal malzeme aslında alüminyum değildir. Bakır çok daha ideal bir iletkendir. Bu
bakımdan bakır tercih edilmiş olabilir. Ancak bu kadar büyük bir antenin bakır plakalarla kaplanması da akılcı
değildir. Bunun yerine antenin yüzeyi eritilmiş bakırla kaplanırsa, hem kalıcı bir çözüm olur, hem de tek parça
pürüzsüz bir yüzey elde edilerek antenin olabilecek en yüksek performansta çalışması gerçekleştirilir.
Karşıt yayın yoluyla ya da elektromanyetik alan oluşturarak yapılan bu seti, görünmez bir engel olarak ifade etmek
mümkündür. Nitekim bazı İslam alimleri Kehf Suresi'nin 93. ayetinde geçen ifadeyi "seddeyn" değil "süddeyn",
Kehf Suresi'nin 94. ayetinde geçen ifadeyi ise "sedd" değil, "südd" şeklinde okurlar. Eğer "sedd" şeklinde
okunursa bu "gözle görünen engel" manasına gelirken, "südd" şeklinde okunursa "gözle görülmeyen engel"
anlamına gelmektedir. (En doğrusunu Allah bilir).
Ayette geçen "Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler" (Kehf Suresi, 97) şeklindeki
ifade de buna işaret ediyor olabilir. Çünkü bu büyük antenin yayınını engellemek isteyen Yecüc ve Mecüc'ün ya
bu yayının üzerine çıkabilmeleri ya da bu yayını delmeleri gerekmektedir. Uluslararası literatürde korsan
yayınların herhangi bir yayının arasına girerek, illegal yayın yapmasına da "yayın delme" adının verilmesi
manidardır.
Bu yorumla değerlendirildiğinde "hemen hiçbir söz anlamayan" tabirinin de yapılan uydu yayınını, bazı zamanlar
kavrayamayan bir kavme işaret ettiği düşünülebilir. Bu kavim yayının bozulduğu anlarda sözü anlayamıyor, sonra
yayın düzeldiğinde de makul olarak hemen kavramaya başlıyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Kehf Suresi'nin 86. ayetinde geçen "... kara çamurlu bir göze" teklindeki ifade de dikkat çekicidir. Çünkü normal bir
televizyon ekranında güneşin batışı küçük bir su gözesinde batış gibidir. Televizyonda görüntülerin rengi değişir
ve deniz sathındaki bir batış ekranda grileşeceği için, dışarıdan bu görüntüyü izleyen bir kişi için güneş, kara
görünümlü bir gözede batıyormuş gibi gözükür. "Aynin hami'e" ifadesinde geçen "ayn=göz" ve "hami'e=bulanık"
kelimelerinin bu anlamları da göze ve televizyondaki görüntünün bulanıklığına işaret ediyor olabilir.
Ayrıca hem batı hem de doğu tarafı ile iletişim içinde olması, bir tarafta güneş doğarken diğer tarafta güneş
batması da dünyanın farklı bölgeleri ile bağlantı içinde olduğuna işaret ediyor olabilir.
Kehf Suresi’ndeki bazı ayetlerin ebced değerleri günümüze çok yakın
zamanlara bakmaktadır
Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik... (Kehf Suresi, 14)
HİCRİ: 1400 MİLADİ: 1979