Page 270 - Risale-i Nur - Mektubat
P. 270

272                                                                                                              MEKTUBÂT


                  Hem  harîs  bir  insan,  her  vakit  hasarete  düştüğüne  dair  o  kadar
                                    ِ
                             ِ
           vakıalar   var  ki,  ْرسا ْ خْ ْ بئ ْا  ْ ْ خ  ْ صي ْ  ر ْح ل ْ  ا  darb-ı mesel   hükmüne   geçmiş,
                                          ُ
           umumun  nazarında  bir  Hakikat-ı  Âmme  olarak  kabul  edilmiştir.  Madem
           öyledir; eğer malı çok seversen, hırs ile değil, belki Kanaat ile malı taleb et,
           tâ çok gelsin.

                  Ehl-i  Kanaat  ile  ehl-i  hırs,  iki  şahsa  benzer  ki;  büyük  bir  zâtın
           divanhanesine  giriyorlar.  Birisi  Kalbinden  der:  "Beni  yalnız  kabul  etsin,
           dışarıdaki soğuktan kurtulsam bana kâfidir. En aşağıdaki iskemleyi de bana
           verseler, lütuftur." İkinci adam güya bir hakkı varmış gibi ve herkes ona
           hürmet  etmeye  mecbur  imiş  gibi  mağrurane  der  ki:  "Bana  en  yukarı
           iskemleyi vermeli." O hırs ile girer, gözünü yukarı mevkilere diker, onlara
           gitmek ister. Fakat divanhane sahibi onu geri döndürüp aşağı oturtur. Ona
           teşekkür  lâzımken,  teşekküre  bedel  Kalbinden  kızıyor.  Teşekkür  değil,
           bilakis hane sahibini tenkid ediyor. Hane sahibi de ondan istiskal ediyor.
           Birinci adam mütevaziane giriyor; en aşağıdaki iskemleye oturmak istiyor.
           Onun  o  kanaati,  divanhane  sahibinin  hoşuna  gidiyor.  "Daha  yukarı
           iskemleye buyurun" der. O da gittikçe teşekküratını ziyadeleştirir, memnu-
           niyeti tezayüd eder.

                  İşte  dünya  bir  Divanhane-i  Rahman'dır.  Zemin  yüzü,  bir  Sofra-yı
           Rahmettir.  Derecat-ı  Erzak  ve  Meratib-i  Ni’met  dahi,  iskemleler  hük-
           mündedir.

                  Hem en cüz'î işlerde de herkes hırsın sû'-i tesirini hissedebilir.

                  Meselâ:  İki  dilenci  bir  şey  istedikleri  vakit,  hırs  ile  ilhah  eden
           dilenciden  istiskal  edib  vermemek;  diğer  sâkin  dilenciye  merhamet  edib
           vermek, herkes Kalbinde hisseder. Hem meselâ: Gecede uykun kaçmış, sen
           yatmak istesen, lâkayd kalsan uykun gelebilir. Eğer hırs ile uyku istesen:
           "Aman  yatayım,  aman  yatayım"  Dersen,  bütün  bütün  uykunu  kaçırırsın.
           Hem  meselâ:  Mühim  bir  netice  için  birisini  hırs  ile  beklersin;  "Aman
           gelmedi, aman gelmedi" deyip en nihayet hırs senin sabrını tüketip kalkar
           gidersin; bir dakika sonra o adam gelir; fakat beklediğin o mühim netice
           bozulur.

                  Şu  hâdisatın  Sırrı  şudur  ki:  Nasılki  bir  ekmeğin  vücudu,  tarla,
           harman, değirmen, fırına terettüb eder. Öyle de: Tertib-i eşyada bir Teenni-
           i Hikmet vardır. Hırs sebebiyle teenni ile hareket etmediği için, o tertibli
           eşyadaki  manevî  basamakları  müraat  etmez;  ya  atlar  düşer  veyahut  bir
           basamağı noksan bırakır; maksada çıkamaz.

                   İşte ey derd-i maişetle sersem olmuş ve hırs-ı dünya ile sarhoş olmuş
   265   266   267   268   269   270   271   272   273   274   275