Page 145 - Alay Denen Zulüm
P. 145

143
                            Harun Yahya (Adnan Oktar)



               Neo-Dar wi nizm ve Mu tas yon lar
              Dar wi nist ler ise bu du ru ma bir çö züm bu la bil mek için
            1930'la rın son la rın da, "Mo dern Sen te tik Te ori"yi ya da da ha

            yay gın is miy le neo-Dar wi nizm'i or ta ya at tı lar. Neo-Dar wi -
            nizm, do ğal se lek si yo nun ya nı na "fay da lı de ği şik lik se be bi" ola -
            rak mu tas yon la rı, ya ni can lı la rın gen le rin de rad yas yon gi bi dış

            et ki ler ya da kop ya la ma ha ta la rı so nu cun da olu şan bo zul ma la -
            rı ek le di.
              Bugün de hala bilimsel olarak geçersiz olduğunu bilmelerine
            rağmen, Darwinistlerin savunduğu model neo-Darwinizm'dir.

            Teori, yeryüzünde bulunan milyonlarca canlı türünün, bu can-
            lıların, kulak, göz, akciğer, kanat gibi sayısız kompleks organla-
            rının "mutasyonlara", yani genetik bozukluklara dayalı bir

            süreç sonucunda oluştuğunu iddia etmektedir. Ama teoriyi
            çaresiz bırakan açık bir bilimsel gerçek vardır: Mutasyonlar
            canlıları geliştirmezler, aksine her zaman için canlıla-
            ra zarar verirler.
              Bunun nedeni çok basittir: DNA çok kompleks bir düzene

            sahiptir. Bu molekül üzerinde oluşan herhangi bir tesadüfi etki
            ancak zarar verir. Amerikalı genetikçi B. G. Ranganathan bunu
            şöyle açıklar:

              Mu tas yon lar kü çük, ras ge  le ve za rar lı dır lar. Çok en der ola rak
              mey da na ge lir ler ve en iyi ih ti mal le et ki siz dir ler. Bu üç özel lik,
              mu tas yon la rın ev rim sel bir ge liş me mey da na ge ti re me ye ce ği ni

              gös te rir. Za ten yük sek de re ce de özel leş miş bir or ga niz ma da
   140   141   142   143   144   145   146   147   148   149   150