Page 179 - Risale-i Nur - Lem'alar
P. 179
182 LEM’ALAR
ÜÇÜNCÜ KELİME: "İktezathü-t tabiat" Yani; tabiat iktiza
ediyor, tabiat yapıyor. İşte bu hükmün çok muhalatı var. Nümune için üçünü
zikrediyoruz.
BİRİNCİSİ: Eğer mevcudatta, hususan zîhayatta görünen basîrane,
hakîmane olan San'at ve İcad, Şems-i Ezelî'nin Kalem-i Kader ve Kudretine
verilmezse, belki kör, sağır, düşüncesiz olan tabiata ve kuvvete isnad edilse
lâzım gelir ki; tabiat, İcad için herşeyde hadsiz manevî makine ve matbaaları
bulundursun; veyahud herşeyde, Kâinatı Halk ve İdare edecek bir Kudret ve
Hikmet dercetsin. Çünki nasıl şemsin cilveleri ve akisleri, zemin yüzündeki
zerrecik cam parçalarında ve katrelerde görünüyor. Eğer o misalî ve aksî
güneşçikler, semadaki tek güneşe isnad edilmese, lâzım gelir ki; bir kibrit
başı yerleşmeyen bir zerrecik cam parçasında tabiî, fıtrî ve güneşin
hasiyetlerine mâlik, zahiren küçük, manen çok derin bir güneşin haricî
vücudunu kabul ederek, zerrat-ı zücaciye adedince tabiî güneşleri kabul
etmek lâzım geldiği gibi.. -aynen bu misal gibi- mevcudat ve zîhayat
doğrudan doğruya Şems-i Ezelî'nin Cilve-i Esmasına verilmezse, herbir
mevcudda, hususan herbir zîhayatta hadsiz bir kudret ve irade ve nihayetsiz
bir ilim ve hikmet taşıyacak bir tabiatı, bir kuvveti, âdeta bir ilahı içinde
kabul etmek lâzım gelir. Bu tarz-ı fikir ise, Kâinattaki muhalatın en bâtılı, en
hurafesidir. Hâlık-ı Kâinat'ın San'atını, mevhum, ehemmiyetsiz, şuursuz bir
tabiata veren insan, elbette yüz defa hayvandan daha hayvan, daha şuursuz
olduğunu gösterir.
İKİNCİ MUHAL: Eğer gayet intizamlı, mizanlı, san'atlı, hikmetli şu
mevcudat; nihayetsiz Kadîr, Hakîm bir Zâta verilmezse, belki tabiata isnad
edilse, lâzım gelir ki; tabiat, herbir parça toprakta, avrupa'nın umum matba-
aları ve fabrikaları adedince makineleri, matbaaları bulundursun.. tâ, o parça
toprak, menşe' ve tezgâh olduğu hadsiz çiçekler ve meyvelerin yetişmelerine
ve teşkillerine medar olabilsin. Çünki çiçekler için saksılık vazifesini gören
bir kâse toprak içine tohumları nöbetle atılan umum çiçeklerin birbirinden
çok ayrı olan şekil ve heyetlerini teşkil ve tasvir edebilir bir kabiliyeti, bilfiil
görülüyor. Eğer Kadîr-i Zülcelal'e verilmezse; o vakit, o kâsedeki toprakta,
herbir çiçek için manevî, ayrı, tabiî bir makinesi bulunmazsa, bu hal Vücuda
gelemez. Çünki tohumlar ise nutfeler ve yumurtalar gibi, maddeleri birdir.
Yani müvellid-ül ma, müvellid-ül humuza, karbon, azotun intizamsız,
şekilsiz, hamur gibi halitasından ibaret olmakla beraber, hava, su, hararet,
ziya dahi, herbiri basit ve şuursuz ve herşeye karşı sel gibi bir tarzda
gittiğinden, o hadsiz çiçeklerin teşkilleri ayrı ayrı ve gayet muntazam ve
san'atlı olarak