Page 271 - Risale-i Nur - Lem'alar
P. 271

274                                                                                                                           LEM’ALAR


           haklıdır, fakat Muhyiddin gibi Ulûm-u İslâmiyenin bir Mu’cizesi bulunan bir
           zâtı tezyifte haksızdır. Evet Muhyiddin,  kendisi hâdî ve  makbuldür.  Fakat
           her Kitabında mühdî ve mürşid olamıyor. Hakaikte çok zaman mizansız git-
           tiğinden, Kavaid-i Ehl-i Sünnete muhalefet ediyor.. Ve bazı kelâmları, zahiri
           dalalet ifade ediyor fakat kendisi dalaletten müberrâdır. Bazan kelâm küfür
           görünür, fakat sahibi kâfir olamaz. Mustafa Sabri bu noktaları nazara alma-
           mış.  Kavaid-i  Ehl-i  Sünnete  taassub  cihetiyle  bazı  noktalarda  tefrit  etmiş.
           Musa Bekuf ise, ziyade teceddüde taraftar ve asrîliğe mümaşatkâr efkârıyla
           çok yanlış gidiyor. Bazı Hakaik-i İslâmiyeyi yanlış teviller ile tahrif ediyor...
           Ebu-l  Alâ-i  Maarrî  gibi  merdud  bir  adamı,  Muhakkikînlerin  fevkinde
           tuttuğundan  ve  kendi  efkârına  uygun  gelen  Muhyiddin'in  Ehl-i  Sünnete
           muhalefet eden mes'elelerine ziyade tarafdarlığından, ziyade ifrat ediyor...
                      ى
                      َانم س   يَل نم  ٰلع ا   نب ُ َ َ      ُك   ت    ةعَلا   َطم    مر   ُ ُ ُ    حت : ن ي   ۪ دلا     ى يحم     َلاق َ
                                      ى
                                                    ْ َ
                                                           ّ
                          ْ ْ َ
                                           ُ َ
                                                                 ْ ُ
                    ّ
                        َ
           yani: "Bizden olmayan ve  makamımızı  bilmeyen,  Kitablarımızı  okumasın,
           zarar görür."  Evet bu  zamanda Muhyiddin'in  Kitabları, hususan  Vahdet-ül
           vücuda dair mes'elelerini okumak, zararlıdır.

                                                                S a i d    N u r s î

                                           * * *


                  Nev-i  beşerin  ağlanacak  gülmelerine,  endişe-i  istikbal  ve  âkibet-
           bînlik  adesesiyle,  gayet  şaşaalı  bir  gece  Bayramında,  hapishane  pencere-
           sinden bakarken, nazar-ı hayalime inkişaf eden bir vaziyeti beyan ediyorum.
           Sinemada, eski zamanda mezaristanda yatanların vaziyet-i hayatiyeleri gö-
           ründüğü  gibi,  yakın  bir  istikbalde  mezaristan  ehli  olanların,  müteharrik
           cenazelerini görmüş gibi oldum. O gülenlere ağladım. Birden bir tevahhuş,
           bir  acımak  hissi  geldi.  Aklıma  döndüm,  Hakikattan  sordum:  "Bu  hayal
           nedir?" Hakikat dedi ki: "Elli sene sonra, bu kemal-i neş'e ile gülen ve eğle-
           nen  zavallılardan,  elliden  beşi,  beli  bükülmüş  yetmiş  yaşlı  ihtiyarlar  gibi;
           kırkbeşi, mezaristanda çürümüş bulunacaklar. O güzel sîmalar, o neş'eli gül-

                                                       ٍ
           meler,  zıdlarına  inkılab etmiş olacaklar.   بي  َ      ۪رق    تٰا ُّلُك Kaidesiyle; madem

           yakında gelecek şeylerin gelmiş gibi görülmesi bir derece Hakikattır; elbette
           gördüğün hayal değildir. Madem
   266   267   268   269   270   271   272   273   274   275   276