Page 636 - Risale-i Nur - Sözler
P. 636
638 SÖZLER
olan Âyete dikkat et. Ne kadar Ulvî, Mu’cizane, beyan ettiğimiz müvazeneyi
ifade ederler. Birinci Âyet, Onbirinci Söz'de tafsilen o Âyetin İ’cazkârane ve
Îcazkârane ifade ettiği Hakikatı, o Sözde beyan edildiğinden, onu oraya
havale ederiz. İkinci Âyet ise, yalnız bir küçük işaretle göstereceğiz ki, ne
kadar ulvî bir Hakikatı ifade ediyor. Şöyle ki:
Şu Âyet, mefhum-u muvafık ile şöyle ferman ediyor: "Ehl-i dalâletin
ölmesiyle, Semâvat ve Zemin, onların üstünde ağlamıyorlar." Ve mefhum-u
muhalif ile delalet ediyor ki: "Ehl-i Îmanın dünyadan gitmesiyle, Semâvat
ve Zemin, onların üstünde ağlıyor." Yâni: Ehl-i dalâlet, mâdem Semâvat ve
Arzın vazifelerini inkâr ediyor. Mânalarını bilmiyor. Onların kıymetlerini
iskat ediyor. Sâni'lerini tanımıyor. Onlara karşı bir hakaret, bir adavet
ettiğinden elbette Semâvat ve Zemin, onlara ağlamak değil, belki onlara
nefrin eder, onların gebermesiyle memnun olurlar. Ve mefhum-u muhalif ile
der: "Semâvat ve Arz, Ehl-i Îmanın ölmesiyle ağlarlar." Zira Ehl-i Îman ise
(çünki) Semâvat ve Arzın vazifelerini bilir. Hakikî Hakikatlarını tasdik
ediyor. Ve onların ifade ettikleri mânaları Îman ile anlıyor. "Ne kadar güzel
yapılmışlar, ne kadar güzel Hizmet ediyorlar." diyor. Ve onlara lâyık kıymeti
veriyor ve ihtiram ediyor. Cenab-ı Hak hesabına onlara ve onlar âyine
oldukları Esmaya muhabbet ediyor. İşte bu Sır içindir ki, Semâvat ve Zemin,
ağlar gibi Ehl-i Îmanın zevâline mahzun oluyorlar.
MÜHİM BİR SUAL: Diyorsunuz ki: "Muhabbet, ihtiyarî değil. Hem
ihtiyac-ı fıtrîye binaen, leziz taamları ve meyveleri severim. Peder ve vâlide
ve evlâdlarımı severim. Refika-i hayatımı severim. Dost ve Ahbablarımı
severim. Enbiya ve Evliyayı severim. Hayatımı, gençliğimi severim. Baharı
ve güzel şeyleri ve dünyayı severim. Nasıl bunları sevmeyeceğim? Nasıl
bütün bu muhabbetleri, Cenab-ı Hakk'ın Zât ve Sıfât ve Esmasına
verebilirim? Bu ne demektir?
Elcevab: "Dört Nükte"yi dinle.
BİRİNCİ NÜKTE: Muhabbet, çendan ihtiyarî değil. Fakat ihtiyar ile,
Muhabbetin yüzü, bir mahbubdan diğer bir mahbuba dönebilir. Meselâ: Bir
mahbubun çirkinliğini göstermekle veyahut asıl lâyık-ı muhabbet olan diğer
bir mahbuba perde veya âyine olduğunu göstermekle, muhabbetin yüzü,
mecazî mahbubdan hakikî mahbuba çevrilebilir.
İKİNCİ NÜKTE: Ta'dad ettiğin sevdiklerini, sevme demiyoruz. Belki
onları Cenab - ı Hakk'ın hesabına ve Onun Muhabbeti namına sev,