Page 645 - Risale-i Nur - Sözler
P. 645

OTUZİKİNCİ  SÖZ’ÜN  ÜÇÜNCÜ  MEVKIFI                                                                                           647


           mahsus bir Vazife-i Şükraniyesi, bir Lezzeti vardır. Elbette Mükâfatı dahi
           vardır. Meselâ dildeki kuvve-i zaika, bütün mat'umatın ezvakını anlamakla
           gayet  mütenevvi  bir  Şükr-ü  Manevî  ile  vazife  görür  ve  hâkeza...  Bütün
           Cihazat-ı  İnsaniyenin  ve  Kalb  ve  Akıl  ve  Ruh  gibi  büyük  ve  mühim
           Letaifin böyle ayrı ayrı Vazifeleri, Lezzetleri ve elemleri vardır.

             İşte Cenab-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, bu İnsanda istihdam ettiği bu ciha-
           zatın elbette her birerlerine lâyık ücretlerini verecektir. O müteaddid enva'-ı
           muhabbetin  sâbıkan  beyan  edilen  dünyadaki  muaccel  neticelerini,  herkes
           Vicdan ile hisseder ve bir Hads-i Sadık ile isbat edilir. Âhiretteki neticeleri
           ise;  kat'iyyen  Vücudları  ve  tahakkukları,  icmalen  Onuncu  Söz'ün  oniki
           Hakikat-ı  Katıa-i  Satıasıyla  ve  Yirmidokuzuncu  Söz'ün  altı  Esas-ı
           Bahiresiyle isbat edildiği gibi, tafsilen
                          ِ ِ
                                           ِ
                 ِمَّلاعْلا ِزيٓزعْلا كلمْلا    ِ   للّٰا مَلاَك ِماَظنلا غَلبَاو ِمَلاَكلا قدصَا    olan    Kur'an - ı
                                                       ْ ُ َ
                                              ُ ْ َ
                 َ
                                 ه ُ
                       َ
                             َ
                                           ِّ
                                                            ْ
           Hakîm'in Âyât-ı Beyyinatıyla tasrih ve telvih ve remiz ve işaratıyla kat'iyyen
           sabittir. Daha uzun Bürhanları getirmeğe lüzum yok. Zâten başka Sözlerde
           ve  Cennet'e  dair  Yirmisekizinci  Söz'ün  arabî  olan  ikinci  makamında  ve
           Yirmidokuzuncu Söz'de çok Bürhanlar geçmiştir.

             BİRİNCİ İŞARET:Leziz taamlara, hoş meyvelere şâkirane Muhabbet-i
           Meşruanın uhrevî neticesi, Kur'anın Nassıyla, Cennet'e lâyık bir tarzda leziz
           taamları, güzel meyveleridir. Ve o taamlara ve o meyvelere müştehiyane bir
                                                                        ِ ِ
           Muhabbettir.  Hattâ  dünyada  yediğin  meyve  üstünde  söylediğin   للّٰ  دمحْلَا
                                                                         ه ُ ْ َ
           Kelimesi,  Cennet  meyvesi  olarak  tecessüm  ettirilip  sana  takdim  edilir.
                                     ِ ِ
           Burada meyve yersin, orada  للّٰ دمحْلَا  yersin. Ve nimette ve taam içinde İn-
                                      ه ُ ْ َ
           'am-ı İlahîyi ve İltifat-ı Rahmanîyi gördüğünden o lezzetli Şükr-ü Manevî,
           Cennet'te gayet leziz bir taam suretinde sana verileceği, Hadîsin Nassıyla,
           Kur'anın işaratıyla ve Hikmet ve Rahmetin iktizasıyla sabittir.

             İKİNCİ İŞARET: Dünyada meşru bir surette nefsine Muhabbet, yâni
           mehasinine bina edilen muhabbet değil, belki noksaniyetlerini görüp tekmil
           etmeğe bina edilen Şefkat ile onu terbiye etmek ve onu Hayra sevketmek
           neticesi; o nefse lâyık mahbubları, Cennet'te veriyor. Nefis, mâdem dünyada
           heva  ve  hevesini  Cenab-ı  Hak  yolunda  hüsn-ü  istimal  etmiş.  Cihazatını,
           duygularını hüsn-ü suretle istihdam etmiş. Kerim-i Mutlak, ona dünyadaki
           meşru ve Ubûdiyyetkârane Muhabbetin neticesi olarak Cennet'te, Cennet'in
           yetmiş ayrı ayrı Enva'-ı Zînet ve Letafetinin
   640   641   642   643   644   645   646   647   648   649   650