Page 15 - HEDER DERGİSİ | ŞUBAT 2015
P. 15
MAKALE
MAKALE
Hukuken Ne İşe Yarar
Bu Risk Değerlendirmesi?
HUKUK
Yrd. Doç. Dr.
K. Ahmet SEVİMLİ
Bizim hukukumuzda kural olarak bir iş sözleşmesinin ku- rulması için yazılı bir sözleşme yapmak şart değildir. Başka bir anlatımla iş sözleşmesi sözlü(şifahi) şekilde dahi kuru- labilir; beyaz kağıt, havalı hukuki ifadeler, imzalar, noter tasdiki vs. bunların hiçbirine gerek yoktur. İşçi işe alınır- ken yazılı bir sözleşme yapılsın, yapılmasın iş sözleşmesi- nin kurulmasıyla birlikte işçi ve işverenin karşılıklı hak ve borçları gündeme gelir.
Bu hak ve borçlardan, çok göz önünde olduklarından do- ğal olarak ilk akla gelenler işçinin iş görmesi ve işverenin de karşılığında ücret ödemesidir. Ne var ki, iş sözleşmesinde söz konusu olan hak ve borçlar bunlardan ibaret değildir. İşçinin işi özenle görme, işverene bağlılık (sadakat), emir ve talimatlara uyma; işverenin ise eşit davranma ve işçiyi koruma borçları öne çıkan diğer borçlardır. Altını bir daha çizelim: Sözleşmenin hiçbir yerinde yazmıyor, hatta yazılı bir sözleşme yapılmamış olsa dahi işverenin işçiyi koruma borcu her iş sözleşmesinde varlık bulan bir borçtur.
“Nereden çıkartıyorsun bunu?” diyen olursa yanıtım ha- zır: “İşçinin kişiliğinin korunması”, Türk Borçlar Kanunun- da (TBK) “İşverenin Borçları” başlığı altında düzenlenmiş bir alt başlık olarak yer almaktadır. İnanmayan açsın TBK m.417’ye baksın. Bu maddenin ilk fıkrası işvereni, işçinin kişiliğini korumakla yükümlü tutar. “Kişilik” teknik bir hukuk terimidir ve kişiye bağlı parayla ölçülmesi mümkün olmayan değerlerin oluşturduğu bütünü anlatır. “Nedir bu değerler?” sorusuna kategorik bir yanıt vermek mümkün olmadığı gibi; gerekli ve hatta yararlı da değildir. Ancak ki- şinin yaşamı, beden bütünlüğü, sağlığı, onuru, saygınlığı, özel yaşamı, ismi, görüntüsü, sesi, felsefi, siyasi, dini po- zisyonunun kişiliği oluşturan değerler arasında yer aldığı tartışmasızdır.
İşveren, işçinin kişilik değerleri arasında yer alan yaşa- mını, beden bütünlüğünü ve sağlığını koruma borcu al- tında olduğuna göre, bunun kendiliğinden oluşan iz düşü- mü, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma yükümlülüğü olarak karşımıza çıkar. Bu yükümlülük ise aynı maddede
hemen takip eden fıkrada “İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi al- mak(la) ... yükümlüdür.” hükmüyle somutlaşır.
Bu hükmün, kilit kavramı “gerekli her türlü önlemi al- mak”tır. Artık herkes biliyor. Biz hukukçular - akademis- yeninden sahadaki pratisyenine- kendi aramızda tartış- mayı seven bir meslek gurubuyuz. Bunu görmek için TV tartışmalarında boy gösteren hukukçuları kısaca dinle- mek yeter. Ne var ki, nadiren de olsa üzerinde anlaştığımız konular yok değil. İşte bunlardan biri de “her türlü önlem” deyiminin ne anlama geldiğidir.
TBK m.471/II hükmündeki “gerekli her türlü önlemi al- mak”, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatındaki yükümlülükler ötesindeki önlemleri de kapsayan bir kavramdır. İş sağlığı ve güvenliği mevzuatında yer alan önlemler emredici hü- kümlerdir ve işveren bunları zaten almakla yükümlüdür. Kanunkoyucu işverenin işçiyi koruma borcunun kapsa- mını belirlerken iş sağlığı ve güvenliği mevzuatını yeterli görseydi “gerekli her türlü” değil; “iş sağlığı ve güvenliği mevzuatındaki” önlemleri almakla yükümlü kılardı işve- reni. Dahası işverenin bu borcuna ne derece uygun dav- randığının tespitinde, işletmenin ekonomik büyüklüğü, işverenin sosyo-kültürel alt yapısı, eğitim düzeyi, ente- lektüel durumu dikkate alınmaz. Model, ideal, örnek bir işverenin alacağı önlemler, tüm işverenlerden beklenen önlemler olarak kabul görür. Daha somut ortaya koyayım: Bir iş kazası meydana geldiğinde işverenin bu kazadaki payının (kusurunun) ne kadar olduğu belirlenirken kulla- nılan hukuki ölçütler bunlardır.
Özetlemeye çalıştığım bu hukuki çerçeve bizi, işverenin, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatını hazırlayan makamların aklının ucundan dahi geçmeyen, kendi işyerine özgü risk- leri belirlemek ve bunlara karşı da etkili önlemi almakla yükümlü olduğu sonucuna götürür. Risk değerlendirmesi sürecinin altında yatan temel mantık; bu sürecin varlık ne- deni tam da budur. Risk değerlendirmesini hiç yapmayan ya da yaptıysa da yasak savmak babından yapan işverenin işçiyi koruma borcunu yerine getirmek niyetinde olmadığı düşünülecektir.
2014 yılında 1886 can. Yazıyla binsekisyüzseksenaltı. Bu rakama iş kazası sonrası engelli hale gelenler ve meslek hastalığına tutulanlar dahil değil. Son sözü, insan hayatına ve hukuka saygılı, iyiniyetli işverenleri tenzih ederek; ah- laki, dini, vicdani değerleri aşınmış olanlar için söyleyeyim: Doğru ve düzgün bir risk değerlendirmesi yapmış olmanız ve değerlendirme sonucu belirlenen risklere karşı etkili önlem almanız, üretimi aksattığı için keyfinizi kaçıracak iş kazalarını önleyeceği gibi meydana gelecek kaza nedeniy- le ödemek zorunda kalacağınız tazminatları da dikkate de- ğer şekilde azaltır. Hatta sizi hapse girmekten kurtarabilir. Belki böyle söyleyince kulak asarlar.
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ HİZMET VE EĞİTİM KURUMLARI DERNEĞİ DERGİSİ
ŞUBAT 2015
13