Page 25 - MAKSİMUM BİZ | MAYIS 2013
P. 25
Tekirdağ – Karacakılavuz El Dokumacılığı
Karacakılavuz; 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan Balkan Savaşları’na kadar Osmanlı ile Bulgaristan arasında pek çok kez el değiştiren Bulgaristan’ın Selvi, Kuruşva ve Çadırlı köylerinden gelen göçmenler tarafından kurulmuştur.
Bir rivayete göre; güzelliği dillere destan bir karacanın kılavuzluk etmesiyle bölgeye yerleşen ve 1884 yılında 700 nüfuslu bir Osmanlı köyü iken, günümüzde Tekirdağ iline bağlı 3.500 nüfuslu bir göçmen kasabasıdır.
Bu göçmen kasabasında kadınlar, evlerinde dokuma tezgâhlarında geleneksel olarak Karacakılavuz el dokumaları üretmektedir. Karacakılavuz el dokumalarında hem kirkitli dokuma çeşitlerinden biri olan “Cicim” tekniği, hem de mekikli dokuma çeşitlerinden biri olan “Dimi” tekniği bir arada uygulanmaktadır. Dimi dokuma tekniği, yapılan dokumaların zemin dokusunda, cicim dokuma tekniği ise zemin doku üzerinde, motif ve desenlerin oluşturulmasında kullanılmaktadır. Ayrıca bezayağı (düz bez dokuma) tekniği ile yörede “Cecala” adı verilen çizgili dokumalar ve “Çergi” denilen yün yer yaygıları da yapılmaktadır. Dimi dokumalar yüzeyinde bulunan atkı ve çözgü ipliklerinin yoğunluğuna göre atkı dimisi, çözgü dimisi ve çift yüzlü veya iki taraflı dimi olmak üzere 3 şekilde gruplandırılır. Karacakılavuz el dokumalarında uygulanan çeşidi dokumanın her iki yüzeyinde de aynı görüntüye sahip iki yüzlü dimidir.
Mersin – Namrun İğne Oyacılığı
İğne oyaları tam anlamı ile Türk halkının el sanatıdır. Türk halkı geleneksel yaşantısının gereği olarak tüm duygularını, doğadan esinlenerek içtenlikle iğne oyaları aracılığı ile dile getirmektedir.
Yaşadıkları çağı yansıtan, kendine özgü soyutlaştırılmış motifleri
olan, ekonomik katkı sağlama amacıyla yapılan iğne oyaları; teknolojinin gelişmesi, zevklerin ve taleplerin değişmesi ve el sanatlarına olan ilginin azalması nedeniyle önemini yitirmektedir.
Yapılan araştırmalara göre eski geleneklerde Torosların bazı bölgelerinde yeni gelinler keyiflerince konuşamadıkları için elbise kenarlarına, yazmalara, hotozlara dikilen oyalar ile duygularını ifade ettikleri belirtilir. Namrun iğne oyalarının da birer name ve sözsüz konuşma aracı olarak kullanıldıkları bilinmektedir.
Türk halkının zevkini, incelik ve yaratıcılığını tamamıyla yansıtan el sanatlarından iğne oyaları, “Oya gibi” sözü ile de, güzellik sembolü olmuştur.
İğne oyalarında, başta çiçek, böcek, geometrik biçimler ve işlenmeye uygun başka şeylerin de konu edildiği, bunlardan özellikle çiçeklerin gerçekçi bir biçimde, öteki konuların ise özgün ve özgür bir anlatımla gerçekleştirildiği görülmektedir. İğne oyalarının renkleri, genellikle yeşil, sarı ve sarının tonlarıdır. Geometrik şekillerden esinlenerek meydana getirilen soyut iğne oyalarının ortak yanları zürafa ve tırabzandır.
Rize – Sepetçilik
Rize’de arazi yapısının dağlık ve engebeli oluşu taşımacılığın büyük oranda insan gücüyle yapılmasına neden olmaktadır. Arazi yapısının engebeli oluşu, bölgede yıllardır varlığını koruyan geleneksel el sanatı olan sepetçiliğin yaşatılmasına imkan sağlamıştır. Yörede üretilen ve kullanılan sepetler taşınması amaçlanan ürüne göre tasarlanmaktadır; bu nedenle tasarımlarında farklılıklar görülmektedir. Meyve sepetleri ince, uzun ve koni biçimindedir, bunlarda çoğunlukla üzüm toplanır. Çay toplama sepetleri ise daha çok iki ayaklıdır, ağız kısmına doğru gövdesi genişler ve ayaklarından bağlanan iplerle sırta asılarak taşınır. Ayaklı olmayan sepetler ise genellikle yayvan saplıdır.
Sepetçilik ağaçların ince sürgünlerinden, bitkilerin odunlaşmamış saplarından faydalanılarak yapılmaktadır. Günümüzde çok değişik sepet örme teknikleri vardır.
Bunlardan iki tânesi bütün sepet örme tekniklerinin temeli sayılır. Birincisi; tek bir liften yapılan rulo kıvrımlarının birbirleri üstüne dikilmesidir. İkincisi ise; kafes veya hazır örgüdür.
Sepetçilikte genellikle ot, bambu, mısır sapı, saz, saman sapı, böğürtlen, rafya, kamış, bitki saplarıyla, bodur söğüt, kestane, fındık, siyah akça ağaç vb. gibi ağaç filizleri kullanılır.