Page 58 - MAKSİMUM BİZ | EYLÜL 2014
P. 58
röportaj
Yeni dizi başladı. Konusu ve hikâyesi itibarıy- la bir yaz dizisi midir “Güzel Köylü”?
Hiçbir yaz dizisi kendisinin yaz dizisi olduğunu düşünmez. “Kışa da inşallah” denir. Seyirci se- verse o zaten dört mevsim bir diziye dönüşür. Seyircinin neyi sevip neyi sevmeyeceği hiçbir zaman belli değildir. O yüzden dizimiz hakkında bilgi verebiliriz ama istikbali hakkında hiç kimse bir şey biliyor olamaz. Biliyor gibi davrananlar ge- nelde en çok hüsrana uğrayanlardır.
Mecbur olmasam dizi çekmezdim diyenlerden misiniz?
Kimse dizi için yanıp tutuşmaz. Yılda iki film yap- mayı tercih ederdim. Bir tane çok iyi ya da iki film yapmayı tercih ederdim. Ama bazı işler çok güzel olabilir, bazı diziler... O zaman yapmak istersin. Zaten ben sadece para kazanmak için yapmıyo- rum, sevdiğim için de yapıyorum. Para kazanmak için sevmediğim bir şeyi yapmak zorundayım di- yenlerden değilim ama para kazanmak zorunda olduğum için başladım. 30 küsurlara kadar yap- madım. Sonra yapmaya başladım, severek yaptı- ğım çok iş oldu. O kadar sevmeden yaptığım bir sürü iş de oldu. Ama bazen çok nefis senaryolar çıkabiliyor. Oyuncunun dişini kaşıyan senaryolar da çıkıyor. “Cinayet” bir yeniden çevrim olduğu için zaten baştan çok iyi bir iş olduğu biliniyordu ama yürümedi. “Baba” diye bir dizi çekmiştim, çok uzun yıllar evvel, “The Sopranos”un yerli ve komedi ağırlıklı bir versiyonuydu. Gazanfer Özcan’ın da televizyona dönüş işidir o. 2000’lerin başıydı. Çok güzeldi. Arada birkaç tane öyle işim oldu. Ama televizyon dizisi için yanıp tutuşmam.
“Leyla ile Mecnun” gibi absürt sayılabilecek bir dizi nasıl oldu da Türkiye’de bu kadar tut- tu sizce?
Tutmasındaki birincil sebep büyük bir ihtimalle absürtlük değil. Zaten absürt bir dizi demek zor, absürt öğeler kullanılıyordu. İçinde absürt de vardı diyelim. Bu tür işlerin en öncü işi “Leyla ile Mecnun” değildir. Daha önce çekilmiş “Yedi Nu- mara”, “Beşik Kertmesi” gibi birkaç iş daha var. Onlar belki bu kadar şanslı olmadılar. Gerçi onlar da çok uzun süre oynadılar ama en uzun soluklu ve en çok ilgi çeken ve bir biçimde fenomene dö- nüşen diyelim, “Leyla ile Mecnun” oldu. Onun da sihri samimiyetindedir. Bir de küçük insanların hikâyesini anlatır. Kaybederler ama kaybetmek- ten de arabesk yaratmazlar. Hep kaybeden ama hiç yenilmeyen insanların hikâyesi olduğu için çok sevildi.
56 | maksimumbiz
“bir zamanlar anadolu’da,” “kelebeğin rüyası” ve “sen aydınlatırsın geceyi,” ahmet mümtaz Taylan’ın rol aldığı filmlerden birkaçı...
Var olan piyasa koşulları içerisinde çalışarak “sanatın kişinin inandığı şekilde yapılması- nın” imkânsız olduğunu söyleyenler var. Sizin bu konudan deneyiminiz ne oldu?
Televizyon işi aşağı yukarı benzer prensipler- le çalışıyor. Burası bir ticarethane. Reklamdan para kazanıyor. Dizinin içine reklam girmiyor, iki reklam arasına dizi giriyor. Esas olan biz de- ğiliz, esas olan reklam. Öte yandan “Burada iyi bir şey yapmak mümkün değildir” önermesi çok kolaycı bir önerme. “Six Feets Under”ı nereye ko- yacağız? “Leyla ile Mecnun”u nereye koyacağız? “Süper Baba”yı nereye koyacağız? Böyle bir şey yok. Dersine adam gibi çalışırsan çok nitelikli iş- ler yapabilirsin. Ben dünyayı kurtaracaktım ama bana imkân tanınmadı! Dünyayı kurtarmak için kimseye imkân tanınmaz zaten. Dünya zaten öyle bir kıyak yapmaz sana çünkü sen onu değiş- tirmek istiyorsun. O zaman sen bir yolunu bula- caksın. Sinema, tiyatro daha farklı. O sana daha geniş aralık verir. Prova zamanı verir. Bağımsız bir biçimde çekersin. Ürünü tamamladığını dü- şündüğün anda koyarsın seyircinin karşısına.