Page 22 - SAYI5
P. 22
İ
İ
L
O
T
O
MİTOLOJİ & HAYVANLAR
J
M
&
N
A
L
R
A
H
A
V
Y
Kartal mitolojide, güneşin ve gök tanrının sembolü sayıldığına inanılan, "tanrı kuşu,
bakır tırnaklı müthiş kuş" diye tanımlanan bu hayvana hotoy, bürküt ve karakuş da
denilir.
İlkbahar ve sonbaharın belirleyicisi olduğuna inanılan kartal, eğer kanatlarını bir defa
sallarsa buzlar erir, iki defa sallarsa ilkbahar gelir. kartal, tanrı ülgen'in de oğullarından
biridir
Çocuğu olmayan kadınlar kartala bir çocukları olması için yakarırlar ve bunun üzerine
doğan çocuklara "hotoy törütteh" (kartaldan türemiş) denir.
Yakut Türkleri şamanların yeryüzüne bir kartal tarafından getirildiğine inanırdı. Şaman
olarak doğacak çocuk henüz dünyaya gelmeden ruhu bir kartal tarafından yenirdi. Daha
sonra bu kartal güneşin ışıklarının hiç eksilmediği bir çayırlığın ortasında bulunan
kırmızı çam, gürgen veya kayın ağaçlarından birinin üzerine yumurtasını bırakıp giderdi.
Yumurtadan çıkan çocuk, ağaçların altında hazır bulunan bir beşiğe düşer ve burada
büyürdü. Kırmızı çam üzerinden düşen yumurtalardan iyi, gürgen ağacından düşen
yumurtalardan ise kötü şamanlar çıktığına inanılırdı. bu şamanlar hayatları boyunca
kartal-anaları tarafından korunurlardı.
Baykuş mitolojide, kötünün sembolü olarak kabul edilmişse de aslında bilgeliğin ve
bilginin, öğretmenin ve öğrenmenin sembolüdür.
Eski Türkler, baykuşa "ugi" adını vermişlerdir. Bu kuş, bilgeliğin ve fedakârlığın
sembolü olmuştur uzun süre ,eski Türklerin kadına ve anneliğe verdikleri önem
malumdur. Başta manas destanı olmak üzere birçok sözlü ve yazılı eserde "baykuş
ana" diye bir varlıktan bahsedilir.
Hz. Süleyman ile ilgili anlatılan kıssalarda da baykuş, kuşlar meclisinin en bilgin
kuşu olarak tasvir edilmiştir. Bu bilgelik bağı sebebiyle şaman kıyafetlerinde de
kartal ile birlikte baykuş pençelerinin de kullanıldığını görürüz. Ayrıca başlıklarında
baykuş tüyü de bulunmaktadır.
Bu kuşun Hz. Süleyman tarafından ödüllendirildiği ve hiçbir zaman yiyecek
aramadığı inancıdır. Günümüzde hâlâ kullandığımız "baykuşun kısmeti ayağına
gelir" atasözü de buraya dayanır.
Geyik mitolojide, ebediliğin, ölümsüzlüğün, ilk saflık halinin, ruhsal Kurt mitolojide , Tanrı sembolüdür, Ata’dır, besleyen/büyütendir, yol gösteren/rehberdi.
rehberliğin, yenilenmenin, yol göstericiliğin, tanrı\tanrıça ve sık sık Efsanelere göre Koa-çı Kağanı kızlarının insalarla evlendirmeyi reddeder, dağın
boynuz değiştirdiğinden reenkarnasyonu simgeler sembolüdür. tepesine bıarkılan kızlardan küçük olanı Kurt ile evlenmiş, Kagnılı Türkler bu evlilikten
Türklerin de mağara duvarlarına kazıdıkları ilk şekiller geyik türemişlerdir.
figürleridir. Türk destanlarında geyik dişidir,şefkatlidir. Esas özelliği Asena efsanesine göre Çinlilerin bastığı Türk köyünden
ise gizemli olmasıdır.Destan kahramanları bir geyik görür ve onu geriye bir bebek kalmıştır; gök yeleli dişi kurt bu bebeği
avlamak için peşine düşer.Bir müddet geyiği kovaladıktan sonra
bulur, besler ve Türk neslinin devamını sağlar
geyik birden bire kaybolur. O an farkına varılır ki
geyik aslında bir av değil bir tılsımdır.
Ayrıca Ergenekon’dan çıkışında yol gösteren ve
Göktürk efsanesine göre bir kağan mağarada bir cihanı fethetmelerini sağlayan da Kurt’tur. Kurt
kıza aşık olur Bu kağan bir gün askerleriyle ava
çıkar. Bir asker av sırasında ak bir geyiği vurup savaşçılığı, Türk’ün hızını temsil eder; olur ya
öldürür. Kağan sevgilisini görmek için tekrar Türk’e bir tehdit belirdiğinde ortaya çıkar, Kurt
mağaraya gittiğinde sevgilisini orada bulamaz. Türk’e yol gösterir.
Daha sonra anlar ki aslında sevgilisi insan kılığına
girmiş deniz tanrıçası ak geyiktir. Bunun üzerine
onu öldüren askerini cezalandırır.
Balık, Türk kozmolojisinde gök gürültüsü unsurunun hayvan
biçimlisembolüdür.
Kral Ringa Balığı, Japon
Koi’ler efsanevi balıklardır. Zarif, heyecan verici, hayat dolu ve dünyada en mitolojisine ve efsanelere
çok tanınan balıklardan biri olan koi’ler çok sevilir ve saygı duyulur. göre uzun zamandır
Genellikle Japonya ile ilişkilendirilen koi, aslında Orta Asya Çin kökenlidir. "büyük balık avının işareti"
ve "depremin habercisi"
olarak pek çok yerde
Çin’deki Sarı Nehir’de akıntıya karşı yüzen büyük bir altın koi sürüsünden bahseder. anlatılır.
Nehrin sonundaki şelaleye ulaştıklarında birçok koi, kendilerini nehrin akışına bırakır.
Kalan koi’ler pes etmez ve nehrin derinliklerinden sıçrayarak şelalenin tepesine ulaşmaya
çalışırlar. Bu çabaları şeytanların dikkatini çeker ve şeytanlar şelaleyi kötülükle doldurur.
Yüzlerce yıllık atlamaların ardından sonunda bir koi, şelalenin tepesine ulaşır. Tanrılar,
koiyi azmi ve kararlılığı ile tanırlar ve onu güç ve dayanıklılığın simgesi olarak altın bir
ejderhaya dönüştürdüler.