Page 57 - Yürüyüş Dergisi 64. Sayısı...
P. 57

Anıları Mirasımız                              sadece ölümüne yandığım için.

                                                                             Onunla benim aramda ne vardı bilmiyorum, otuz yedi

            Süreyya Karacabey (Ankara Üniversitesi Öğretim                yaşındaydı, benden gençti; ama kısa ömrünü benim gibi ge-
                                                                          çirmedi. İçerideydi, hastaydı ve yaşamasına izin verilmedi.
            Görevlisi)
                                                                          Onun hayatından korkanlar bizim hayatımızdan korkmu-
            GÜLER ZERE ve Tüm Haksızlığa Uğramış                          yorlar, demek ki onun yaşaması bizimkinden daha önemliy-

            Olanlar İçin                                                  di.
               Onunla benim aramda ne vardı, bilmiyorum. Ben güvenli         Gençken, daha gençken özgürlük duygusunu her şeyin üstüne
           bir hayat sürerken, o hayatını adadığı bir dava yüzünden hapse  koyduğumu hatırlıyorum, şimdi öyle düşünmüyorum, adalet
           düşmüştü.                                                      duygusunun olmadığı yerde özgürlüğün hiçbir anlamı olmadığını
              Hayatını bir davaya adayanlara, aynı düşüncede olmasam da   biliyorum. Bu ülkede, hatta dünyada adalet duygumuz sürekli
           hep saygı duydum, haklarında konuşurken dikkatli olmaya        incitiliyor ve bununla aldığımız nefes sürekli zehirli. İnsanları
           çalıştım. Çünkü bizim konuştuğumuz yerden hep çok uzaktaydılar,  içeri attıkları yetmiyor, en temel insani haklarına el koyuyorlar;
           kendini başkaları için feda etmenin gücüne sahiptiler, kendinden  aralıksız, aralıksız öldürüyorlar ve insanlara, astıktan sonra bir
           vazgeçmenin gücüne.                                            de işkence eden ortaçağ papazlarına benziyorlar.
              Yakıcı bir sınırda hayatlarını sınayanlar karşısında ahkam     Güler Zere’yi astıktan sonra bir de işkenceyle ölümünü ikiz-
           kesemeyeceğimi bilecek kadar anlardım onları. Genç ömürlerini  lediler. Bunu nasıl sindireceğiz, kendimize nasıl insan diyeceğiz,
           verdikleri şeye, kimi zaman öfkelensem de onlara öfkelenmek    bilmiyorum. Onun sayesinde hasta tutuklulardan haberimiz
           aklıma bile gelmezdi hiçbir zaman. Korkak bir ikiyüzlülükle    olmuştu, hapishanelerde süren zulümler bileşkesine bir iki gazete
           bezenmiş hayatların ortasından çıkıp, bizi utandırarak, canımızı  bizi tanık etmişti. Ve biz hala bu bilgiyle yaşayabiliyoruz, hiçbir
           yakarak, kolektif bir iyi için savaşarak ve ölerek -ölerek     şey yapmadan, sadece üzülerek, birkaç sözle duruma ortak
           yaşayanlara söz söylemenin en azından güvenli bir hayatı her   olarak, vicdanımızı susturarak.
           şeyin üzerine koyanların hiç hakkı olmadığını düşündüm.           Onunla benim aramda ne vardı, gerçekten bilmiyorum ama
              Ölüm oruçları sonunda gerçekleştirilen “Hayata Dönüş” ope-  tanık olduklarımız yüzümüze yapıştı diye aynadan korkuyorum.
           rasyonları sonrasında, onları ölü sevicilikle suçlayan Alatlı’yı  Biz rahat uykulara soyunurken üstelik bizim adımıza acı çekenleri
           bu yüzden hiç bağışlamadım. Ölmenin dışında hiçbir yol bıra-   düşünüyorum ve bu kadar zulme susmanın zalimle işbirliği ol-
           kılmamış insanlara, sadece bir örgütün piyonu olarak bakılmasında,  duğunu düşünüyorum.
           korkunç bir aşmışlık ve değmezlik duygusu dışında hiçbir şey      Her şeyi aştık, kendini feda etmeyi edebiyatın konusu yaptık,
           görmedim. Kendi hayatında en ufak risk almamış olanların,      kendini ateşe atanları siyaseten yargıladık ama ölen Güler Zere’ler,
           onlar hakkında konuşma hakkı olmadığını düşünüyorum.           biz değiliz. Onun yaşadıkları bizim sokaklarımızdan bile geçmiyor,
              Bizim adımıza cesaret gösterenlerin, kendilerini ateşe atanların  oturduğumuz kafelere uğramıyor onların hayatı, biz sadece ko-
           karşısında utançla boğazımız düğümleneceği yerde, serinkanlı   nuşuyoruz bize radikal başka hayatlar hakkında. Her şeyi aşmış,
           bir biçimde “değmez” eleştirisi yapılmasını aklın olmasa da    uzlaşmış halimize politik bir eda vererek üstelik, ölümler hakkında
           vicdanın sustuğu yer olarak okuyorum. Buna karar verecek       konuşuyoruz. Ve onları tıpkı astıktan sonra kurşunlayanlar ya da
           olan biz değiliz, hiç risk almamış olanlar, şiddete doğrudan   işkence edenler gibi bir kez daha öldürüyoruz.
           maruz kalmayanlar, kalpsiz bir gerçekçiliğin ortasında
                                                                             Güler Zere, ondan korkanlar tarafından öldürüldü; Zere
           yaşayıp hiç bilmedikleri hayatları yargılayanlar, buna karar
                                                                          onları korkutacak güce sahipti, iyileşmesine bile izin verme-
           veremezler.                                                    diklerine göre, vaktinde en temel insani hakkını kullanmasına
              Güler Zere ile benim aramda ne vardı bilmiyorum, onun
                                                                          izin vermediklerine göre, ölesiye korkuyorlardı ondan.
           ölümü karşısında sadece insanlığımdan utanıyorum. Sanıyorum
                                                                          Demek ki hepimizden daha kuvvetliydi.
           ki onu göz göre göre ölüme götüren koşulların ben de bir
                                                                             Ne vardı, onunla benim aramda bilmiyorum. Sadece bütün
           parçasıyım, onu ve başka tutukluları ölüm halinde içeride
                                                                          ölümleri aniden anlamsızlaştırdığını biliyorum ve en zayıf gö-
           tutan düzene yeterince güçlü bir ses çıkarmadığım için,
                                                                          ründüğü noktada bile onun hepimizden çok güçlü olduğunu bi-
           elimden bir şey gelmediğine kendimi inandırdığım için,
                                                                          liyorum.

           Sabo, Sinan ve Fazıl’a Sözümüz            ledildiler. Tüm dünyada direnenler, halk-
           Var! Bayrağımızı Ülkemizin Dört           lara öncülük edenler zulüm eden sömü-
                                                     rücüler tarafından imha edilerek bizden
           Bir Yanında Dalgalandıracağız!
                                                     koparılmak istendi. Ama dünya halkları
              16-17 Nisan Katliamının yıldönümü
                                                     katledilen öncülerine daha çok sarılarak
           dolayısıyla İstanbul Armutlu Halk Cep-    onları yaşattılar.                        bu tarihin bir mısrası olma iddiasına
           hesi’nin 20 Nisan’da yayınladığı açık-       Devrimci Sol Merkez Komitesi’nin       sahibiz.
           lamadan bölümler aktarıyoruz:             şehitlerimizin ardından yaptığı açıkla-      Devrim tarihimizin sayfalarını ey-
              “16-17 Nisan 1992’de İstanbul’da       manın başlığında olduğu gibi ‘Devrim      lemleriyle dolduran yiğit savaşçılarımızı
           üç önder kadro yoldaşımızın da içerisinde  Tarihini  Yazıyoruz’ bu tarihin sayfası  selamlıyor ve söz veriyoruz: Bayrağımızı
           olduğu 11 yoldaşımız ülkemiz oligarşisi   bir mısrası dahi bir hazinedir. Biz çok   Ülkemizin Dört Bir Yanında Dalgalan-
           tarafından düzenlenen operasyonla kat-    daha zenginiz, çok daha güçlüyüz; çünkü   dıracağız!
   52   53   54   55   56   57   58   59   60