Page 57 - Yürüyüş Dergisi 33. Sayısı
P. 57

Anıları Mirasımız                      Düşünüyorum da Mehmet bana o kadar yıl bir kere bile ba-

                                                            ğırmadı, biliyor musun? Yani yaptığım bir sürü yanlış, hata,
         Bir yoldaşı Mehmet Başbağ’ı anlatıyor:             bir sürü eksik bıraktığım oluyordu. Sonuçta hepimiz insanız
                                                            ama o hiç kendini kaybedip yapmadı böyle bir şeyi. Anlaşa-
           Televizyonda haberi ilk duyduğumda, net değildi, o ol-  madığımız da oluyordu ama o anlatıyordu. Sabır dedikleri
        mayabilirdi. Sonra düşündüm, dedim ki Mehmet bunu bilinçli  böyle bir şey işte…
        bir şekilde seçti, bu seçimin de bir bedeli var. Bugün ya da  Trabzon’da, 2005’te polis provokasyonla basın açıklamasına
        yarın… Elbette daha farklı olabilirdi. Kuva-i Milliye Desta-  saldırtmıştı. Arkalarında polis gücünü gören “hassas vatan-
        nı’nda bir Deli Erzurumlu anlatıyordu. Fedakarca yaşıyor  daşlar” vatanı koruyorlardı. O gün saldırıdan sonra birçok
        hayatı boyunca, fedakarca savaşıyor düşmana karşı da. Tek  kişi bir yerlere dağılmışlardı açıklamada. Karşıdakiler kala-
        istediği zaferi görmek. Son hücuma geçildiğinde, düşmanın  balıklardı, televizyondan izliyordum. Sadece Mehmet kalmıştı
        üzerine koşarken vurulup düşüyor sırt üstü. Gözleri, hala  orada. Ağzı burnu hep kan olmuştu. O hala, sesi çıktığı kadar
        koşmakta olan arkadaşlarında kalıyor. Mehmet’in gözleri de  anlatıyordu bağıra bağıra duyurabilmek için kendini. “Bizim
        bizde kaldı değil mi? O da zaferi görmeyi çok istiyordu  düşmanımız Amerika, siz de bize saldırıyorsunuz, bu nasıl
        çünkü. Yani gidenlerimiz gözlerini bıraktığına göre, bağımsız,  vatanseverlik!” diyordu. Bunları söylerken de, hala bir
        demokratik Türkiye’yi de bir de bıraktıkları gözleri ile göre-  yerlerden yumruk, tekme geliyordu sürekli. Onlarca kişinin
        cekler demektir değil mi?                           içinde tek başınaydı, o parktan çıkmamıştı.
           Mehmet de Haydar Başbağ’ın, Güler Zere’nin, Selami  Bir de polislerle kavga ederken hatırlıyorum onu. 2008’in
        Kurnaz’ın, Eyüp Beyaz’ın gözlerini taşıyordu. Eyüp’ü ör-  ilk aylarıydı. Grup Yorum konseri düzenliyorduk. Polisler
        gütleyenler arasındaymış o da. Birçok şey paylaşmışlar.  geldi siyasi ve güvenlik şubeden. “Arama” yaptılar konserden
        Sürekli anlatırdı, Eyüp’ün temiz sevdasından, direngenliğinden  önce.  Ama aramadan sonra çıkmadılar. Özel güvenlikçi
        bahsederdi. Sonra bir gün, dernekte oturuyoruz. Kapı çalındı,  olduğu için, onların çıkması lazım. “Çıkmıyoruz” diye
        Mehmet hızla içeri girdi. “Televizyonu açın! Eyüp’ten bah-  direttiler. İnsanlar da gelmiş, kapıda bekliyorlar. Biz de
        sediyorlar” dedi. Açar açmaz gördük zaten Eyüp abimiz, da-  içeride onlarla tartışıyoruz. Mehmet bağırıyor ama dinleyen
        kikalar öncesinden katledilmiş zulmün başkentinde. Sürekli  kim, yüzsüz herifler.
        o görüntüler veriliyor. Sonra baktım Mehmet, arka odaya  En son tamam dedi Mehmet çıkmayın, gitti kapıda
        gitti, oradaydı küçük balkonumuz. Balkona çıktı, hareketsiz  bekleyen kitleye açıklama yaptı, böyle böyle dedi. “Polis
        göğe bakıyordu. Ağlamıyordu… “Mehmet” dedim, başka da  çıkmıyor” dedi. Dışarıdan tabii alkışlar, “Polis dışarı” sloganları
        bir şey söyleyemedim zaten. O da hiçbir şey söylemedi.  çıkmaya başladı, polisler de apar topar çıktılar. Tek kapı ol-
        Ama orada konuşmadan da olsa, hatta gözlerimizi bile gör-  duğundan slogan atan kitlenin önünden çıkıyorlar. Alkışlar,
        meden aynı şeyleri düşündük, düşündüklerimiz aynı minval  sloganlar artıyor. Bir tane siyasi şubeden polis kaldı içeride,
        üzerindeydi. Güler ablayla akraba oluyorlar. Birkaç sefer gö-  “Ben çıkmıyorum” diyen. Mehmet de güldü, “Çıkma çıkma”
        rüşüne gitmişti. Güler abla şehit düştüğünde de, aynı şeyleri  dedi. Gitti dışarıdaki kitleye çıkmadığını söyledi. Kitle tabii
        düşünmüştür, biliyoruz.                             daha coşkulu alkışlamaya başladı, sonra da amirleri gelip
           “Tahir olmak da ayıp değil/Zühre olmak da/ Hatta sevda  almak zorunda kaldı onu. Büyük bir coşkuyla başladı konser,
        yüzünden ölmek de ayıp değil/ Bütün iş, Tahir ile Zühre ola-  o coşkuyla da devam etti. Aynı polis, son gözaltına alındığımızda
        bilmekte/ Yani yürekte…” diyor ya Nazım. Sanırım mesele  da düşmanlığını açıkça ortaya koyuyordu. Mehmet’i özellikle
        bizim yüreğimizde neyi, ne kadar hissettiğimizle ilgili. Şimdi  tartaklamaya çalışıyorlardı, olmadı.  Tutuklanmadı kimse.
        düşününce Mehmet için, onun yerini, onun sırasını almayı  Po- lislerin morali bozuldu tabii. Adliyeden gecenin bir saati
        isterdim diyorum. Ama bunun kime ne faydası oluyor değil  çıktık; çıkarken Mehmet baktı, o polis arabaya biniyordu.
        mi? O bize aslında ölümüyle de bir ders verdi. Tıpkı yaşamıyla  Parmağını salladı ona “görüşeceğiz” diyordu. Poliste indi
        olduğu gibi. Evet, o dersin sınavını vermek mesele…   bağırdı çağırdı. Hepsi o kadar... Ne yapabilir? Hiç bekleme-
           Şimdi onu anlatmak bize, yoldaşlarına düştü. Boynumuzun  dikleri bir anda güm diye patladı, korkulan oldu işte, önüne
        borcudur şehitlerimizi anlatmak. Güler yüzünü mesela…  geçemediler. Korkularını büyüteceğiz.


                      KAYBEDİLDİ                                                KAYBEDİLDİ
                      Lütfiye KAÇAR:                                            Ayhan EFEOĞLU:
                      1960 Manisa doğumludur. 12 Eylül öncesinde                Ayhan Efeoğlu, Yıldız  Teknik Üni-
                    mücadele içinde yer aldı. İstanbul Üniversitesi Coğ-     versitesi öğrencisiydi. Öğrenci gençliğin
                    rafya Bölümü öğrencisiydi. Bir dönem Niğde Öğrenci       ve İYÖ-DER'in mücadelesinin en önle-
                    Yurdu'nda kaldı. Kadınların anti-faşist mücadelede       rinde yerini aldı. Daha önce de defalarca
          Lütfiye Kaçar  militan bir biçimde yer almasının öncülerinden biriydi.  Ayhan Efeoğlu  gözaltına alınmış, siyasi şube polisleri
                    1980 sonlarında hareketin yeniden toparlanması sü-       tarafından tehdit edilmişti. 6 Ekim 1992'de
        recinde yine mücadelenin, örgütlenmenin içindeydi. Devrimci İşçi  İstanbul'da polis tarafından gözaltına alınıp kaybedildi.
        Hareketi'nde yönetici olarak görev aldı. İşkenceciler en sonunda
        onu kaybetmekte buldular çareyi. 5 Ekim 1994'te İstanbul'da veya
        Gebze'de  gözaltına alındı, kaybedildi.
   52   53   54   55   56   57   58   59   60