Page 563 - Risale-i Nur - Şualar
P. 563

ONDÖRDÜNCÜ  ŞUÂ                                                                                                             565


           bir mantık ulviyeti ibraz eden ve hayatının yarısından sonra öğrendiği bir
           lisanda bu kadar cazibedar bir tarz-ı beyan ve sürükleyici bir hararet izhar
           eden ve gayet feyyaz bir aşk ve heyecan terennüm eden  ve bir Derya-yı
           İman  ve  bir  Hazine-i  Tevhid  ve  bir  Umman-ı  Hikmet  halinde  coşan  bir
           ikinci Bediüzzaman gösterebilir misiniz?.. Fâni zevahirin âlâyişine edna
           bir  meyl  ve  iltifat  göstermeyen  ve  en  küçük  bir  menfaat  ve  lezzete
           tenezzül  etmeyen;  levs-i  fâninin  ayağına  dolaşan  bütün  yaltak-
           lanmalarına  aslâ  kıymet  vermeyen;  kimseden  birşey  beklemeyen  ve
           dilenmeyen ve kendisine arzedilenleri kabul etmeyen; İffet ve İsmetin
           en  âlî  örneklerini  yaşatarak  saburane  mütehammilane  her  nevi
           mahrumiyetlere göğüs germek suretiyle kendini Hakikata ve Envâr-ı
           Kur'aniyeye ve Maarif-i Muhammediyenin (A.S.M.) izharına vakfeden
           ve  memleket  ve  milletin  ızdırabatı  karşısında  pür-rahm  ü  şefkat
           ağlayan;  kendine  yapılan  bunca  ihanetlere  rağmen  etrafındakilerin
           Saadetleri için Hizmetinden aslâ vazgeçmeyen, ihtiyarlığına ve bîkes-
           liğine  bakmayarak  İnsanları  gayya-yı  cehl  ve  girdbad-ı  inkârdan
           kurtarmağa, hasbî ve İlahî bir cehd ile çalışan ve savaşan Fazilet ve
           Nur Abidesini Üstad addetmekliğimizi çok mu görüyorsunuz?.. Kendi-
           sinin bu arzedilen Keramet-i İlmiyesiyle beraber, sırf Ahlâk ölçülerinin
           kaybolduğu böyle bir devirde gösterdiği bu misilsiz Feragat ve İstiğna
           ve Şaheser-i İsmet ve İstikamet dolayısıyla yine bir Enmuzec-i Kemal
           ve Mihrab-ı Fazilet olarak tanınmağa ve iktida edilmeğe şâyandır.

               İşte  biz  Bediüzzaman'a  ve  Eserlerine  bu  gözle  bakıyoruz.  Acaba
           mümaileyhe sırf İmanımızdan neş'et eden bu bağlılığımız ve Kur'anın ve
           Beyanat-ı  Muhammediyenin  (A.S.M.)  küfr  ve Ahlâk  hakkındaki  şiddetli
           tevbih ve tezyiflerine bu İmanımız dolayısıyla iştirakimiz, bizi levs-i fâni
           addedilen  siyasetçi  mi  yaptı?  Yoksa  yirmibeş  seneden  beri  din  Hakikat-
           larını  öğrenemeyen  ve  helâk-i  mutlaka  giden  soyumuzun  bir  kısım
           evlâdlarına; onları helâk-i ebedîden kurtarmak için, Allah ve Resulünden,
           Hakikat  ve  Kur'andan  haber  vermek  onların  temiz  Ruhlarını  masum
           Vicdanlarını ıslah etmeğe hiç ifsad denilir mi?

               Sayın Hâkimler!

               Biz aslâ siyasetçi değiliz. Biz siyaseti, bizim gibi siyaset ehli olmayana
           binbir çeşit veballer, tehlikeler ve mes'uliyetler taşıyan bir meslek biliriz.
           Fâni zevahire de zâten kıymet vermeyiz. Dünyaya
   558   559   560   561   562   563   564   565   566   567   568