Page 450 - Risale-i Nur - Sözler
P. 450
452 SÖZLER
vüs'atli makamından, hem dünya ve Âhiretin, Arz ve Semavatın ve Ezel ve
Ebedin ve Hâlık-ı Kâinat'ın Rububiyetine ve bütün mahlukatın tedbirine
dair Kavanin-i İlahiyenin gayet yüksek ihatalı beyanatının makamından
aldığı vüs'at ve ulviyet ve ihata cihetiyle o Hitab, öyle bir yüksek İ'cazı ve
şümulü gösterir ki; Ders-i Kur'anın muhatablarından en kesretli taife olan
tabaka-i avamın basit fehimlerini okşayan zahirî ve basit mertebesi dahi en
ulvî tabakayı da tam hissedar eder. Güya kıssadan yalnız bir hisse ve bir
hikâye-i tarihiyeden bir ibret değil, belki bir küllî düsturun efradı olarak her
asra ve her tabakaya hitab ederek taze nâzil oluyor ve bilhassa çok tekrar
ile َ ۪ ملَيَ ِ َ ا َ َّظل ا َي ۪ م ِ ا َ ل َ َّظل ا deyip tehdidleri ve zulümlerinin cezası olan musibet-
i semaviye ve arziyeyi şiddetle beyanı, bu asrın emsalsiz zulümlerine
kavm-i Âd ve semud ve firavun'un başlarına gelen azablarla baktırıyor ve
mazlum Ehl-i İmana İbrahim (A.S.) ve Musa (A.S.) gibi Enbiyanın
Necatlarıyla teselli veriyor.
Evet nazar-ı gaflet ve dalalette, vahşetli ve dehşetli bir ademistan ve
elîm ve mahvolmuş bir mezaristan olan bütün geçmiş zaman ve ölmüş
karnlar ve asırlar; canlı birer sahife-i ibret ve baştan başa ruhlu, hayatdar
bir acib Âlem ve mevcud ve bizimle münasebetdar bir Memleket-i
Rabbaniye suretinde sinema perdeleri gibi, kâh bizi o zamanlara, kâh o
zamanları yanımıza getirerek her asra ve her tabakaya gösterip yüksek bir
İ'caz ile Dersini veren Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan aynı İ'caz ile, nazar-ı
dalalette camid, perişan, ölü, hadsiz bir vahşetgâh olan ve firak ve zevalde
yuvarlanan bu Kâinatı bir Kitab-ı Samedanî, bir Şehr-i Rahmanî, bir
Meşher-i Sun'-i Rabbanî olarak o camidatı canlandırarak birer vazifedar
suretinde birbiriyle konuşturup ve birbirinin imdadına koşturup nev'-i
beşere ve cinn ve Meleğe hakikî ve nurlu ve zevkli Hikmet Dersleri veren
bu Kur'an-ı Azîmüşşan'ın elbette her harfinde on ve yüz ve bazan bin ve
binler Sevab bulunması ve bütün cinn ve ins toplansa Onun mislini
getirememesi ve bütün benî-âdemle ve Kâinatla tam yerinde konuşması ve
her zaman milyonlar Hâfızların Kalblerinde zevk ile yazılması ve çok
tekrarla ve kesretli tekraratıyla usandırmaması ve çok iltibas yerleri ve
cümleleri ile beraber çocukların nazik ve basit kafalarında mükemmel
yerleşmesi ve hastaların ve az sözden müteessir olan ve sekeratta olanların
kulağında Mâ-i Zemzem misillü hoş gelmesi gibi Kudsî imtiyazları kazanır
ve iki cihanın Saadetlerini kendi Şakirdlerine kazandırır. Ve Tercümanın
Ümmiyet Mertebesini tam riayet