Page 712 - Risale-i Nur - Sözler
P. 712

714                                                                                                                                    SÖZLER


           Şimdi buna dikkat et: Eski roma, yunan'ın iki dehası vardı; bir asıldan tev'emdi,
                                                                             biri hayal-âlûddu, biri madde-perestti.
           Su içinde yağ gibi imtizac olamadı. Mürur-u zaman istedi, medeniyet çabaladı.
                                         Hristiyanlık da çalıştı, temzicine muvaffak hiçbiri de olmadı.
           Herbiri istiklalini filcümle hıfzeyledi. Hattâ el'an âdeta o iki Ruh, şimdi de
                                                                           cesedleri değişmiş, Alman fransız oldu.
           Güya bir nevi tenasüh başlarından geçmişti. Ey birader-i misâlî! Zaman böyle
                                                                     gösterdi. O ikiz iki deha, öküz gibi reddetti
           Temzicin esbabını. Şimdi de barışmadı. Mâdem onlar tev'emdi, kardeş ve
                                                              arkadaştı, terakkide yoldaştı; birbiriyle döğüştü.
           Hiç de barışmadılar. Nasıl olur ki aslı, hem madeni, matlaı başka çeşit olmuştu.
                                                                                Kur'anda olan Nuru, Şeriat Hidayeti
           Şu medeniyetin ruhu olan roma dehası, birbiriyle barışır hem mezc u ittihadı.
           O deha ile bu Hüda menşe'leri ayrıdır: Hüda Semadan indi, deha zeminden çıktı.
                                                                             Hüda Kalbde işliyor, dimağı da işletir.
           Deha dimağda işler, kalbi de karıştırır. Hüda Ruhu eder Tenvir, taneleri sün-
                                                                    büllettirir. Karanlıklı tabiat onunla ışıklanır.
           İstidad-ı kemali birdenbire yol alır, nefs-i cismanî yapar Hizmetkâr-ı Emirber.
                                                                     Melek-Sîma ediyor İnsan-ı Himmetperver.
           Deha ise: Evvelâ nefs u cisme bakıyor, tabiata giriyor, nefsi tarla ediyor. İstidad-
                                                                                           ı nefsanî neşvünema buluyor.
           Ruhu eder Hizmetkâr, taneleri kuruyor. Şeytanın sîmasını beşerde gösteriyor.
           Hüda, Hayateyne Saadet veriyor. Dâreyne Ziya neşrediyor. İnsanı yükseltiyor.
           Deccal-misâl (*) dehâ-i a'ver, bir dar ile bir hayatı anlar; madde-perest olur ve
                                                                        dünya-perver. İnsanı yapar birer canavar.
           Evet  deha,  sağır  tabiata  tapar.  Kör  kuvvete  fermanber.  Fakat  Hüda,  Şuurlu
           san'atı tanır, Hikmetli Kudrete bakar. Deha, zemine küfran perdesi çeker. Hüda,
                                                                                                     Şükran Nurunu serper.
           Bu Sırdandır: Deha, a'ma-i asamm; Hüda, Semî-i Basîr. Dehanın nazarında,
                                                                          zemindeki Nimetler sahibsiz ganîmettir.
           Minnetsiz gasb ve sirkat, tabiattan koparmak canavarca his verir. Hüdanın
                                                              nazarında; zeminin sinesinde Kâinatın yüzünde
           Serpilmiş olan Niam, Rahmetin semeratı. Her Nimetin altında bir Yed-i Muhsin
                                                                                                 görür, Şükran ile öptürür.
           Bunu da inkâr etmem: Medeniyette vardır mehasin-i kesîre.. lâkin

                  ------------------

                  (*): Bunda da bir ince işaret var.
   707   708   709   710   711   712   713   714   715   716   717