Page 36 - MAKSİMUM BİZ | EYLÜL 2021
P. 36

Kültür - Sanat
“Oradaydık ve şimdi buradayız”
Günlerimizin, saatlerimizin birbirine karıştığı, birbirine benzediği bir dönemde, yine de hiç unutmadığımız tarihler var. Bunların başında 2020’nin Ocak ayı geliyor. Çin’in pek de aşina olmadığımız bir bölgesinde, Wuhan’da sebebi bilinmeyen zatürre olguları bildirilmişti. Bu haber basına yansıdığında; ekolojistlerin, virologların, hekimlerin ilgisini çekse de kamuoyu için büyük bir anlam ifade etmemişti. Hele de Çin’den uzak bir ülkede yaşıyorsanız, göz ucuyla bakıp geçeceğiniz bilgi kırıntısıydı sadece...
   Dr. Ayşegül TÖZEREN
Sağlık Tazminat Müdürlüğü
Oysa “bir köyden bir bulaşıcı etkenin çıkıp bütün dünyaya yayılması 36 saat içerisinde mümkündü.” Böyle de, oldu. SARS-CoV-2 adını alacak olan virüs dünyaya hızla yayıldı. 2020’nin Mart ayında kıtadan kıtaya gezen COVID-19, Dünya Sağlık Örgütü tarafından
küresel bir salgın olarak ilan edilmişti. Ekolojistlerin yıllardır anlatmaya çalıştığı iklim krizi ve yaban hayatın tahrip edilmesinin sonuçlarını insanlığın tekrar düşünüp, kafa yorması için artık uzun bir zamanı olacaktı. İnsanlık tarihini ortadan ikiye bölecek salgının da, vahşi hayvan pazarından köken almasına şaşmamak gerekiyordu.
Homo Complexicus’a Çağrı
Geçtiğimiz yıl dünya genelinde gönüllü ve zorunlu karantinalar başlamıştı. 100 yaşındaki bilge Edgar Morin, dilimizde yeni yayımlanan “Yolumuzu Değiştirelim”
kitabında bu süreci şöyle anlatacaktı: “Karantinada fiziken hiç olmadığımız kadar kapalı kaldık ancak dünyanın kaderiyle hiç olmadığı kadar açık bir bağlantı içindeydik aynı zamanda.” Morin kitabında, “insan aynı anda hem sapiens (bilge) hem demens (deli) hem faber (alet yapan) hem mitologicus hem economicus hem de ludens’tir (oyun oynayan), kısacası insan Homo complexicus’tur,” diyecek ve insanlığın en belirsiz, yanı sıra en heyecanlı macerasında, bizi sevgiden de çok
sevgi isteyebilecek olan Eros’un safına çağıracaktı. Sait Faik, bundan yıllar önce yazmamış mıydı, sevmekle başlıyordu her şey... Bir insanı, bir ağacı, bir kediyi, bir kuşu, bir adayı ve elbette gezegeni...
Pandeminin Alacakaranlığındakiler
Karantina döneminde, düşünürler birbiri ardına makaleler, kitaplar yayımlarken, okurlar da insanlığın karşılaştığı geçmiş salgınlara ilişkin yazılanları okumaya başladılar. Gabriel Garcia Marquez’in Korona pardon... “Kolera Günlerinde Aşk” romanında Eros’un aşk okuyla hedef aldığı Fermina ve Florentino’nun sonsuz sevgileri, müthiş bir edebi estetik içinde ve hicivle anlatılıyordu. Kitaptan başımı kaldırıp sosyal medyaya baktığımda, Kolera günleri ile Korona zamanlarının çok farklı olduğunu bir kez daha gördüm. Kadın Cinayetlerini Durduracağız
Platformu'nun 2020 yılı raporuna göre ülkemizde 300 kadın öldürüldü, 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulunmuştu. Dünyada da karantina, kapalı kalışla birlikte, kadınlar ve dezavantajlı gruplar için bir alacakaranlığa dönüşmüş, şiddet artmış, hatta bazı ülkelerde marketlere şiddete uğrayanlar için başvuru masaları kurulmuştu. Bu durum bana, “Körlük” salgınını anlatan, José Saramago’yu anımsatmıştı. Saramago, romanında, felaket anlarında ruhlarının düşüklüğü ortaya çıkan bireylerin davranışlarını betimlerken, güçlü insanları da anlatır. Güçlü insanların başında, metnin seriminde sıradan bir insan olarak sunulan, doktorun eşi gelir. Doktorun eşi, kör olmadığı hâlde, kör gibi davranarak, sıkı karantinanın uygulandığı körler yurduna girer ve o yurtta yaşanan zulmü gözleriyle görmesine rağmen dayanır
ve körleri korur. “Korur” diye ifade ediyorum, çünkü kriz zamanında kurulan yeni güç ilişkisinde, yurda silah sokmuş bir grup kör, diğerlerini köleleştirir. Körler yurdu, başlı başına bir köleleştirilmişler mekânı olmasına rağmen bu yapıda bile iç ötekilikler kurulduğuna dikkat çeker, dikkatimizi çeker.
Bir başka klasikleşmiş salgın romanı, Albert Camus’nün “Veba”’sıdır.
  34 | maksimumbiz


















































































   34   35   36   37   38