Page 119 - 014 IMAN VE KUFUR MUVAZENELERI YENI.indd
P. 119
YİRMİÜÇÜNCÜ SÖZ 119
Fakat muhabbet-i İlâhiye’nin ziyâsını tazammun eden îmânın
nuruyla münevver olan İslâmiyet’in terbiyesiyle tekemmül edip;
insaniyet cihetinde, abdiyetin içinde bir sultansın ve cüz'iyetin
içinde bir küllîsin, küçüklüğün içinde bir âlemsin. Ve hakaretin
içinde öyle makamın büyük ve dâire-i nezâretin geniş bir nâzırsın
ki, diyebilirsin: “ Benim Rabb-i Rahîm’im, dünyayı bana bir hâne
yaptı. Ay ve Güneş’i, o hâneme bir lamba; ve baharı, bir deste gül;
ve yazı, bir sofra-i ni'met; ve hayvanı, bana hizmetkâr yaptı. Ve
nebâtâtı, o hânemin zînetli levâzımatı yapmıştır. ”
Netice-i kelâm: Sen eğer nefis ve şeytanı dinlersen, esfel-i
sâfilîne düşersin. Eğer hak ve Kur'ân’ı dinlersen, a'lâ-yı illiyîne çı-
kar, kâinâtın bir güzel takvîmi olursun.
BEŞİNCİ NÜKTE: İnsan, şu dünyaya bir memur ve misâfir
olarak gönderilmiş, çok ehemmiyetli isti'dat ona verilmiş. Ve o
isti'dâdâta göre ehemmiyetli vazifeler tevdî' edilmiş. Ve insanı o
gayeye ve o vazifelere çalıştırmak için, şiddetli teşvikler ve deh-
şetli tehdidler edilmiş. Başka yerde izâh ettiğimiz vazife-i in-
saniyetin ve ubûdiyetin esâsâtını şurada icmâl edeceğiz. Tâ ki,
“ Ahsen-i Takvîm ” sırrı anlaşılsın.
İşte insan, şu kâinâta geldikten sonra “ iki cihet ” ile ubûdiyeti
var: Bir ciheti: Gâibâne bir sûrette bir ubûdiyeti, bir tefekkü-
rü var. Diğeri: Hâzırâne, muhâtaba sûretinde bir ubûdiyeti, bir
münâcâtı vardır.
Birinci Vecih şudur ki: Kâinâtta görünen Saltanat-ı
Rubûbiyet’i, itâatkârâne tasdik edip, kemâlâtına ve mehâsinine
hayretkârâne nezâretidir.
Sonra, Esmâ-i Kudsiye-i İlâhiye’nin nukùşlarından ibaret olan
bedî' san'atları, birbirinin nazar-ı ibretlerine gösterip, dellâllık ve
ilâncılıktır.