Page 203 - 014 IMAN VE KUFUR MUVAZENELERI YENI.indd
P. 203

YİRMİDOKUZUNCU  MEKTUB                                              203





                tenezzüh ve keyf ve ticâret için müheyyâ edilmiş bir şekilde gör-
                düm.
                   Elhâsıl: Binbir  ism-i  İlâhînin, kâinâta müteveccih olan o
                esmâdan herbiri, bir âlemi ve o âlem içindeki âlemleri tenvir eden
                bir güneş hükmünde ve sırr-ı ehadiyet cihetiyle, herbir ismin cilve-
                si içinde, sâir isimlerin cilveleri dahi bir derece görünüyordu.
                   Sonra kalb, her zulümât arkasında ayrı ayrı bir nuru gördüğü
                için, seyahate iştihâsı açılıyordu. Hayâle binip, semâya çıkmak is-
                tedi. O vakit, gayet geniş bir perde daha açıldı. Kalb,  semâvât
                âlemine girdi. Gördü ki; o nurânî tebessüm eden sûretinde görü-
                len yıldızlar, küre-i arzdan daha büyük ve ondan daha sür'atli bir
                sûrette birbiri içinde geziyorlar, dönüyorlar. Bir dakika birisi yo-
                lunu şaşırtsa, başkasıyla müsâdeme edecek, öyle bir patlak vere-
                cek ki, kâinâtın ödü patlayıp âlemi dağıtacak. Nur değil, ateş sa-
                çarlar; tebessümle değil, vahşetle bana baktılar. Hadsiz büyük, ge-
                niş, hàlî, boş, dehşet, hayret zulümâtı içinde semâvâtı gördüm.
                Geldiğime bin pişman oldum. Birden;

                   ُّ َ  َ ٰ ْ َ  ُّ َ    ْ  َ ْ  َ  َ ٰ َّ  ُّ َ
                 ِ حوﺮﻟاو ِﺔﻜِﺌﻠﻤﻟا بر     ِ ضرﻻاو  ِ تاﻮﻤﺴﻟا بر  un esmâ-i hüsnâsı
                                     *
                                     َ ْ

                                                َ
                                                      َ
                                 ﴾ َ َ   اَو  َ  ْ  ّ   ا َ  ّ   َ   َو ﴿
                                                              َ َ
                                           ُ
                                                        َ
                           ﴾  َ      َ  َ    َ ْ ّ  ا َء َ  َ   ا  ّ َ َز ْ    َو ﴿
                                                   ّ
                                                          ّ
                                       ِ
                                 ِ
                burcunda cilveleriyle zuhûr ettiler. O mânâ cihetiyle, karanlık üs-
                tüne çökmüş olan yıldızlar, o envâr-ı azîmeden birer lem'a alıp, yıl-
                dızlar adedince elektrik lambaları yakılmış gibi, o âlem-i semâvât
                nurlandı. O boş ve hàlî tevehhüm edilen semâvât dahi; melâikelerle,
                rûhânilerle doldu, şenlendi. Sultan-ı Ezel ve Ebed’in hadsiz ordu-
                larından bir ordu hükmünde hareket eden güneşler ve yıldızlar, bir
                manevra-i ulvî yapıyorlar tarzında, o Sultan-ı Zülcelâl’in haşme-
                tini ve şa'şaa-i rubûbiyetini gösteriyorlar gibi gördüm. Bütün kuv-
                vetimle ve mümkün olsaydı bütün zerrâtımla ve beni dinleselerdi
   198   199   200   201   202   203   204   205   206   207   208