Page 56 - Yürüyüş Dergisi 21. Sayısı
P. 56
Melek SERİN: Hüseyin AKSOY:
15 Temmuz 2012’de Atina’da kaldığı evde intihar ederek hayatına 14 Temmuz
son veren Melek Serin 28 Haziran 1978'de Çorum- Alaca-Çikhasan 1979’da İstanbul’da
Köyü’nde doğdu. 2001 yılında Yurt-Kur'da memur olarak çalıştı. 2003 “Emperyalizme, Fa-
yılında gerillaya yönelik bir operasyonda tutuklandı. Çorum, Ulucanlar, şizme, Pahalılığa ve
Uşak, Sincan hapishanelerinde toplam 5 yıl tutsaklık yaşadı. Tutsaklığı İşsizliğe Karşı Mü-
Melek Serin bittiğinde; tereddütsüz örgütlü mücadeleye devam etti. Melek Serin Hüseyin Aksoy cadele” kampanya-
bir devrim emekçisiydi. Bu emekçiliğini yurtdışında da sürdürdü. sında bildiri dağıtır-
Mücadelesini sürdürdüğü Atina’da içine düştüğü çıkmazlar sonunda, iç düşmanına ken jandarmalar tarafından vurularak
yenik düşerek; 15 Temmuz 2012 günü yaşamına son verdi. katledildi.
Anıları Mirasımız yere ararlar. Böyle bir yorgunluk yabancıdır ona. Zerresini bile
taşımaz. Çevresini aydınlatan o mum ışığından daha aydınlıktır
Uşak Hapishanesi’nden Bir Yoldaşı Sevgi ablanın yüzü. Çünkü o Sevgi’dir. Katışıksız, arı-duru bir
Sevgi. Sevgisinin güzelliği, gücüdür yüzünü aydınlatan... Kimi
Sevgi Erdoğan’ı Anlatıyor insanlar vardır sevdiği bir yakınını kaybedince dünyası kararır,
Acının rengi beyaz... ayağa kalkacak derman bulamaz kendinde. Ya Sevgi Abla?...
Temmuz Anadolu’nun ücra köylerinde hasat zamanı, umut Sayısını bilen var mıdır kaç dostunu, kaç can yoldaşını geride
zamanıdır. Bir de Temmuz Sevgi’dir. Hem de can-ı gönülden. bıraktığının... O yürüdükçe düşer toprağa Hatice Alankuşlar,
Dupduru, yıllarca devrim yatağından akan bir sevgi, bizim Sev- Hatice Özenler, Apolar, Haydarlar... Yüklenip onların özlemlerini,
gi’miz. Haktan, halktan, doğrudan şaşmayan bir sevgidir o. hayallerini, umutlarını devam eder yoluna. Sevdasını, kavgasını
Temmuzlu günlerdeyiz. paylaştığı eşi İbrahim Erdoğan ve 11 yoldaşı kurşunlarla delik
Uyanıyorum bir Temmuz şafağında. Bir yerlerden “tak tak deşik edilir de yüzünde bir tek gözyaşı göremez bakanlar. Sev-
tak” sesi geliyor kulağıma. Uyku mahmurluğuyla sesin nereden diklerini kaybetmenin öfkesidir gözyaşlarına engel olan. Ne
geldiğini anlamaya çalışırken bir başka “tak tak” sesine gidiyor hayat biter ne zulme karşı kavgası. Böyle kaç sevdiği insanın
aklım. Birden sabahın sessizliğini bozmaktan korkan bu sesin mezar başında sol kolu gökyüzüne kalkık yenisi için derman
bana ne kadar huzur verdiğini anlıyorum. Kimbilir kaç sabah bu bulmuştur. Gidenler güçlendirir Sevgi Abla’nın bileğini, omuzlarını.
sesle uyanmışımdır. Kaç yıl oldu bu sesi duymayalı. İki hafta Vefadır Sevgi abla. Taşır onları kendisiyle birlikte kavganın o
sonra tam iki yıl olacak. İki yılın hasreti bir damla gözyaşı olup cephesinden bu cephesine.
dökülür yanaklarıma. Böylesi anlarda en ufak bir şey bile Peki hiç ağlamaz mı Sevgi abla? Ağlar hem de hüngür
hasretine yandıklarımızı alır getirir ya başucumuza. Gerçekten hüngür ağlar. Nisan yağmurları gibi toprağa bereket olurken
duydum mu o sesi, yoksa duymak mı istedim bilmiyorum ama o Sabolar, Sevgi ablanın gözyaşları toprağa akar ardınca. Ve
sesin yankısı hala kulaklarımda... ağlama diyenleri susturur. “Susun” der “Ben biliyorum kimi
Omuzlarına dökülen, siyahı hemen hemen kalmamış düz saç- kaybettiğimi...”
larıyla, incecik uzun boyuyla şafak sökerken koğuşu bir boydan Sabo dendi mi, önderimizin adı geçti mi Sevgi ablanın
bir boya geçerdi “tak tak tak”... Basto- gözlerine bakın. O gözler neleri
nunun sesiydi bu. Ses çıkarmamaya “Dünya dönüyor neleri anlatmaz ki... Evet evet Sevgi
çalışsa da ister istemez beton zemine Emperyalizm halkları sömürüyor abla hiç konuşmasın, gözleri anlatır
değen baston çıkarıyordu o sesi, “tak tak Dünya dönüyor o büyük sevdaya olan bağlılığını,
tak”. Saat ya 05.30 ya da 06.30’dur. Sosyalizm için ölüm orucunda yiğitler sevgisini. Her insan yüreğindeki
Daha geç değil... Uykusu hafif olanlar Açlıkla halkların kurtuluş türküsünü söylüyor her şeyi gözlerine taşıyabilir mi
uyanır bu sese. Bilir ki Sevgi abla kalk- Özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve adalet bilmiyorum ama Sevgi abla taşı-
mıştır. Kalkışına uyanan biriyle gözgöze Kavgaya ediyor davet mıştı.
gelirse “daha değil, yat” anlamına gelen Hadi kalk ayağa silkelen yürek O, mum ışığında çalışırken ba-
bir el hareketi yapar. Koğuş henüz ka- Hadi kalk ayağa kükreyerek zen düşünürdüm, yüzünde acının
ranlıktır. Ama koğuşun en dipteki yata- ya özgür vatan ya ölüm derken yiğitler tek bir çizgisi bile yok diye. Sanki
ğından bir ışık yayılır. Yatağının üstündeki her şey saçlarına vurmuş. Simsiyah
Halaya halaylar katmak gerek ve tokalara sığmayan o gür saçları
duvardan tarihin o şaşmaz yolunu ay-
Durma çalsın davullar, zurnalar azalmış, beyazlamış, kısalmış. Ama
dınlatan, gösteren portre salınır. Altında
Çocuklara mutlu bir dünyanın
koca bir tarihin hem tanığı hem yazıcıla- hala her şafak özenle taranır,küçük
Halklara gerek sömürüsüz emek bir tokayla arkadan tutturulur. Acının
rından biri olan Sevgi abla mum ışığında
Kırmızı allaştırırken yüzleri rengi hep siyah mı olur... Sevgi
çalışır.
Ülkede bayrağımız dalgalandı
Çok uzun bir yoldan yürüyüp gelmiş ablada beyaz olmuş diye düşünürüm
estirdi gönüller” hep. 30 yıllık tarihin acıları, se-
buraya, öyle çok badire atlatmış, öyle
Sevgi Erdoğan vinçleri saç tellerinde yol almış
çok engeller aşmış ki... Bunu bilip de
(16.01.2001, 83. gün, saat 18.00)
yüzünde yol yorgunluğu arayanlar boş gibi.