Page 57 - Yürüyüş dergisi 65. Sayısı...
P. 57

Mahmut Zengin, Eşref Anyık, Ferhat Kurtay, Necmi Öner
                                                                      Diyarbakır Hapishanesi, 12 Eylül Cuntasının zulmünün en
                                                                   ağır yaşandığı yerlerden biriydi. Zulüm, bir noktada teslim almıştı
                                                                   bütün hapishaneyi. 1982’nin 17 Mayıs’ını 18 Mayıs’a bağlayan
                                                                   gecesinde, dört devrimci, bedenlerini tutuşturarak şehit düştüler.
                                                                   O gece Diyarbakır zindanında yükselen “söndürmeyin, ateşi sön-
                                                                   dürmeyin... Su döken haindir” seslenişi, teslimiyete, zulme,
              Mahmut Zengin  Eşref Anyık  Ferhat Kurtay  Necmi Öner
                                                                   vahşete meydan okuyor, herkesi direnişe çağırıyordu. Dört
            yurtsever tutsak tinerli pamuklar ve üç kibritle yeniden ayağa kalkışın öncülerinden oldular.




                           Anıları Mirasımız                              hareketi zorluyordu.


                                                                             Beklediği an gelmişti. Yine o çok sevdiği yoldaşıyla bir-
            HEP GERİLLA OLMAK İSTİYORDU                                   likteydi. Tutsaklığı da birlikte yaşamışlardı. Gazi’nin iki yiğit
                                                                          evladı şimdi dağlara şahan olmaya gidiyorlardı. Gitmeden
            GERİLLA OLARAK ŞEHİT DÜŞTÜ                                    Tuncay’ın kızı Olcay’a doya doya sarıldılar. Komutanları
                                                                          Şerafettin ve can yoldaşları Tuncay’ın silahlarını devralmaya
              O Gazi’nin Mesut’uydu. Adının Maksut olduğunu birçok
                                                                          gidiyorlardı. Bundan daha onurlu ne olabilirdi ki? Maksut
           yoldaşı ve Gazi halkı o şehit düştükten sonra öğrendi.
                                                                          geride kalan bir yoldaşına dönerek:
              Mesut bir emekçiydi. İlk göze çarpan elleri olurdu. Tornacı
           olarak çalıştığı için elleri nasır bağlamıştı. Mesut’tan bahsedince  “Olcay’a iyi bakın. O bize Tuncay’ın yadigarı, ihmal et-
           ilk akla gelen onun emekçi, coşkulu, inançlı, her işe koşan    meyin. Gazi artık size emanet. Eksiğiyle, iyisiyle buraya
                                                                          kadar getirdik. Faşistler buraya asla girememeli, düşmanın
           özellikleri olurdu. Her dönem çevik, atak, cesur yanlarıyla
           öne çıkardı.                                                   buraya adım atmaya korkacağı günler uzak değil” demişti.
              Okuduğu dönemde tatillerde dahi hep çalışmıştı. Ailesine,      O çok sevdiği kırlardaydı işte. Gerilla olmak bir tutkuydu
           çevresine karşı sorumluluk duygusu gelişkindi. Düzenli bir     Maksut için. Beyni, yüreği, her şeyiyle gerillaya kilitlenmişti.
           yaşamı vardı ama bu işten eve evden işe, hiçbir şeye karışmayan  Her sohbetinde “iktidarı gerilla ordusuyla alacağız” derdi.
           bir yaşam da değildi. Zulmü de, yoksulluğu da yaşayan             Maksut zor bir süreçte kıra gitmişti. Darbe süreciydi, ola-
           Mesut için savaşçı olmak uzak değildi. Bu yüzden yoldaşı       naksızlıklar vardı. Yaşanan olumsuzluklar nedeniyle bir süre
           Ali Haydar, Tuncay gibi ille de kır diyordu. Savaşın en zor    tek başına kaldı kırda.  Ve bu sürecin birkaç ayında da
           yerinde, ortasında olmak istiyordu.                            silahsızdı. Bu, bir devrimci için ciddi bir sınavdı ve Maksut
              Kampta olmak onun için bambaşka bir duyguydu. Şehirden      bu sınavı başarıyla, alnının akıyla vermişti. Kolay değildi bir
           gidenlerin içinde ilk başlarda güçlük çekenler oluyordu. Ama   gerillanın silahsız olması.
           Maksut koşullara uyum sağlamakta zorluk çekmemişti.               Oysa ne çok düşlemişti kleşi takacağı, kara demiri elleriyle
              Kampta Kürdistan Birliği’nin öncüsüydü. Bir gün kamp        kavrayacağı bu günü. Hayıflanmadı. Olanak bulmak, gerilla
           dışında bulunan arazide birlik olarak bir hafta eğitime tabi   çıkartmak için çaba sarf etti. O bir Devrimci Sol’cuydu ve
           tutuldular. Bu bir hafta boyunca kırdaymış gibi yaşayacaklardı.  zorluklara teslim olmadı.
           Yiyecekleri, her şeyleri ona göre ayarlanmıştı. Hiç bekleme-      “Bir devrimci asla zorluklar karşısında pes etmemeli.
           dikleri anda pusu atılıyor, gerçek mermilerle ayaklarının      Sorun varsa, olumsuzluklar varsa karamsarlığa düşeceğimiz
           altına ateş ediliyor, deneniyorlardı. Bu ciddi bir sınavdı ve  yerde, dışımızda göreceğimiz yerde biz çözeceğiz. Sorunlar
           onlar birlik olarak bu sınavı başarıyla yerine getirmişlerdi.  da bizim ve hep olacak” diyordu. O koşullarda kırda tek
           Maksut’un öncülüğü, toparlayıcılığı, ataklığı burada da kendini  başına hareketi temsil etti. Köylere gidiyor, ilişki çıkartıyordu.
           göstermişti. Birlik olarak disiplinleri, kolektif yaşamları ve  Kaldığı her aile adeta çocukları gibi görüyordu Maksut’u.
           coşkularıyla öne çıkıyorlardı.                                 Çünkü halkla ilişkileri örnekti Maksut’un. Sıcak, saygılı,
              Bazen şenlikler düzenlerlerdi. Maksut halayların başına     nerede nasıl davranacağını biliyor, halka güven veriyor, bu
           geçer, herkesi coştururdu. Özellikle böyle günlerde yoldaşlarına  ilişkileri kalıcı örgütlü ilişkilere dönüştürüyordu.
           un helvası yapmayı çok seviyordu. Kimse şehirden geldiğine        Maksut’a  Toroslar’a gideceği söylendiğinde mutluydu.
           inanamıyordu. Hep daha öncesinden köyde ya da kırda            Aklına Mustafa Sefer gelmişti. Onu tanıyordu Maksut. Şimdi
           yaşamış izlenimi uyandırıyordu herkeste.                       yoldaşlarının bıraktığı yerden gerillayı yeniden oluşturacaktı...
              Kampta kaldığı süre içinde bir an önce ülkeye gelmek,       Akdeniz’deydi işte.
           dağlarda savaşmak için yanıp tutuştu. Ülkeye gidecekleri          Takip aldığını fark ettiğinde arabadan indi. İndikten hemen
           söylendiğinde yerinde duramaz olmuştu. Keyfine diyecek         sonra düşman onu kalleşçe katletti. Yere düştüğünde yumruğu
           yoktu artık.                                                   sıkılıydı. Aklında  Toroslar,  Tarık, Mustafa ve yarım kalan
              Ülkeye döndükten çok kısa süre sonra yapılan bir operas-    işleri vardı. İşini yarım bırakarak gitmek en ağırıydı o an.
           yonla gözaltına alındılar.                                        Kurban bayramının ilk günüydü. Adana’da, Gazi’de, Ma-
              Ne yaşadığı işkenceler, ne tutsaklık Maksut’un inancından,  latya’da Maksut’un anılarının dolaştığı emekçi mahalleler
           coşkusundan bir şey götürmemiş, aksine daha da güçlenmişti.    yastaydı o gün. “Bayram günü kan olur mu? İnanmam” dedi
           Bir süre Ankara ve Bayrampaşa hapishanelerinde yattıktan       bir ana. Ağlayan başka bir ana “olur, olur bu alçaklar bayram
           sonra dışarı çıktı. Bir an önce kıra gitmek için her gün       mı dinler” diye cevapladı onu. Gazi’de herkes öfke doluydu.
   52   53   54   55   56   57   58   59   60