Page 118 - DDY YKS SINIF SORU BANKASI
P. 118
12. SINIF
1 İSLAM VE BİLİM ANLATIM
ÜNİTE KONU
gınlaştırılmıştır. Bu medreseler Anadolu Selçukluları ve Osmanlı’da kurulan medreselere de kaynaklık etmiştir.
İslam toplumlarının özgün eğitim kurumlarından biri olan “Beytü’l-Hikme” (Bilgelik Evi) Bağdat’ta kurulmuştur.
832 yılında Abbasi Halifesi Me’mun tarafından yüksek öğretim kurumu olarak kurulan Beytü’l-Hikme bünyesinde
kütüphane, rasathane ve tercüme bölümleri bulunmaktaydı. Burası bir eğitim-öğretim kurumu olmasının yanında
bir araştırma merkezi özelliği de taşımaktaydı.
Daru’l-Kurra, Kur’an-ı Kerîm’in öğretildiği, bir bölümünün veya tamamının ezberletildiği ve kıraat vecihlerinin
tâlim ettirildiği mektepler için kullanılmıştır. Bu müesseselere dârülkur’ân ve dârülhuffâz adı da verilir.
“Yer, mekân, ev” gibi anlamlara gelen dâr ile hadis kelimesinden oluşan Daru’l-hadis “hadis okutulan yer” de-
mektir. Bu müesseselere “dârü’s-sünne”, “dârü’s-sünneti’n-nebeviyye” veya “dârü’s-sünneti’l-Muhammediyye”
adı da verilmiştir.
Anadolu’da sağlık hizmeti verilen kuruluşlara darüşşifa, şifahane, dar-üs-sıhha, darü’t-tıb isimleri verilmekle bir-
likte, genel manada Darüşşifa adı tercih edilmiştir.
4. MÜSLÜMANLARIN BİLİM ALANINDA YAPTIĞI ÖNCÜ VE ÖZGÜN ÇALIŞMALAR
Tefsir, Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin açıklanıp yorumlanmasıdır. Kur’an ayetlerini açıklayarak yorumlayan kişilere
ise müfessir adı verilir.
Hadis, Hz. Peygamberin söz, davranış ve takrirlerini ele alır. Hz. Peygamberin söz ve uygulamaları, Kur’an’ı an-
lama ve tatbik etmede Müslümanlara rehber olmuştur. Müslümanların hayatlarında hadisler belirleyici bir unsur
olmuştur.
Fıkıh, insanın Allah’a, insanlara ve diğer varlıklara karşı görevlerini Kur’an-ı Kerim ve hadislere dayanarak düzen-
leyen bir bilim dalıdır. Fıkıh ilmine, İslam hukuku; fıkıh âlimine de fakih adı verilir. Fıkhın asli kaynakları Kur’an-ı
Kerim, sünnet, icma ve kıyas olarak kabul edilir.
Kelam, İslam dininin inanç esaslarını Kur’an ve sünnet çerçevesinde akli ve bilimsel yöntemlerle açıklayan bir
bilimdir. Kelam’ın en önemli özeliklerinden biri de İslam’ın inanç esaslarını savunmasıdır.
Tasavvuf, İslam’ın ahlaki ilkelerinin bireyler tarafından içselleştirilmesini esas alan bir disiplindir. Tasavvufun ko-
nusu güzel ahlak, kalp temizliği ve ruh olgunluğudur. Amacı ise müminleri terbiye etmek ve manen yükseltmektir.
Astronomi, İslam dünyasında doğup gelişen ilk fen bilimlerindendir. Kur’an-ı Kerim’de gökyüzüne ve yıldızlara
dikkat çekilmesi, namaz vakitleri, kıble, ramazan ayı, iftar ve imsak vakitlerinin tespiti gibi ihtiyaçlar Müslüman
ilim adamlarını astronomi ile ilgilenmeye sevk etmiştir. Müslüman ilim adamları, tercümeler yoluyla Hint ve İran
astronomi geleneğini geliştirerek bu alanda özgün çalışmalar ortaya koymuşlardır.
Tıp, İslam medeniyeti içinde en çok öne çıkan bilim dallarındandır. İslam dini, insan bedenini Allah’ın bir emaneti
olarak görür ve insana sıhhatini korumasını tavsiye eder.
İbn Sina, lokal bir rahatsızlığın o organdaki genel bir hastalığın göstergesi olabileceğini ortaya koymuş, veremin
bulaşıcı olduğunu ve bazı durumlarda güneş ışınlarının veremliye zarar verebileceğini tespit etmiştir.
5. KUR’AN’DAN MESAJLAR: FÂTIR SURESİ 27-28. AYETLER
Fâtır suresi 27. ayet: “Görmüyor musun ki Allah gökten su indirdi. Biz onunla türlü türlü ürünler çıkardık. Dağ-
lardan da beyaz, kırmızı (birbirinden farklı) çeşitli renklerde yollar (katmanlar) var, simsiyah taşlar da var.”
• Açıklama: Dikkatlerimizi bir yandan tabiatın ihtişamına diğer yandan da bu muhteşem görünümü meydana
getiren farklılıkların tek kaynaktan neşet ettiğine ve bunu sağlayan yüce kudrete çeken bu ayetlerde renk ve tür
faktörüne ağırlık verildiği görülmektedir.
Fâtır suresi 28. ayet: “İnsanlardan, (yeryüzünde) hareket eden (diğer) canlılardan ve hayvanlardan yine böyle
çeşitli renklerde olanlar vardır. Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar. Şüphesiz
Allah mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”
• Açıklama: Ayette haşyet kökünden gelen ve “büyüklüğü karşısında heyecan duyarlar” diye çevirilen kelime
burada, “büyüklük karşısında duyulan heyecan ve korku, zarar görmekten değil, hakkını verememekten kay-
naklanan endişe” manasına gelmektedir. Muhataplarını doğadaki muhteşem görünümlerden hareketle akıllara
durgunluk verecek incelikleri keşfetmeye yönlendiren Kur’an’ın, bu bağlamda bilmenin değerine vurgu yapması
oldukça ilginçtir. Fakat burada kullanılan ve “bilenler” şeklinde çevrilen ulemâ kelimesinin kök anlamları arasın-
da, bir şeyi derinlemesine tanıyıp mahiyetini idrak etme, bir konuda kesin bilgiye ulaşma, bir işin hakikatine nüfuz
etme mânaları bulunur. Kendilerine gönderme yapılan ve Allah’a saygı duyma hususunda ön plana çıkarılan ki-
şilerin, meslek olarak bilimsel faaliyet icra edenler veya birtakım bilgileri öğrenip belleklerine yerleştirmiş olanlar
değil, zihnî çabalarını Allah’ın evrendeki kudret delillerinden sonuçlar çıkarabilme düzeyine yükseltebilmiş kişiler
olduğu anlaşılır. Zaten sahâbe ve tâbiîn büyüklerinin birçoğundan yapılan rivayetlerde ne kadar bilgili olurlarsa
olsunlar Allah’a saygı yolunda mesafe alamamış kimselerin âlim olarak nitelenemeyecekleri belirtilmiştir.
118
YKS KONU ANLATIMLI SORU BANKASI