Page 31 - Yaratılış Atlası 4. Cilt
P. 31
Harun Yahya
İnsanlar ve hayvanlar
Güneş’in enerjisini doğrudan
kullanabilecek bir mekanizmaya sa-
hip değildirler. Bu enerjiyi, ancak yeşil bit-
ki ve mikroorganizmaların gerçekleştirdiği fo-
tosentez işlemi sonucunda sentezlenmiş şekilde
elde edebilirler. Atmosferdeki oksijenin yarısından
fazlasını fotosentez yapan siyanobakteri türleri
üretir. Bu canlıların Güneş ışığı ile meydana getir-
dikleri enerji, basit şekerler şeklinde depolanır.
Oluşan bu şeker, yeryüzündeki canlı organiz-
maların hayatta kalabilmeleri ve büyüyebil-
meleri için gerekli olan biyokimyasal re- Canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için
aksiyonlar ve aynı zamanda solu- oksijen ve karbondioksite ihtiyaç duyduk-
num için gereklidir. ları gibi büyüyebilmek için de azota (N2)
ihtiyaç duyarlar. Azot, canlı vücudunda
özellikle nükleik asitlerin, proteinlerin ve
vitaminlerin yapısında temel taşlarından
birini teşkil eder. Atmosferin de yaklaşık
%78'i azot gazından oluşur. Ancak canlılar
havadaki bu azotu, ihtiyaçları olmasına
rağmen olduğu gibi bünyelerine alamaz-
lar. Bu gazın bir şekilde canlıların kullana-
bileceği hale dönüştürülmesi ve tükenme-
mesi için bir döngü şeklinde atmosfere ge-
ri dönmesi gerekmektedir. Bu gereksinim
ise yine mikroskobik bakteriler tarafından
karşılanır.
Azotu, yani nitrojeni, havadan ilk olarak
alması gereken canlılar bitkilerdir. Bitkiler
azotu gaz şeklinde kullanamazlar. Azot,
nitrit bakterileri tarafından nitrite, nitrit ise
Yukarıdaki resimde görülen ipliksi nitrat bakterileri tarafından nitratlara dön-
yapıdaki siyanobakterilerde her on üştürülerek bitkiler tarafından kullanılabi-
hücreden biri heterosist olarak ad- lir hale getirilir.
landırılır ve azot sabitleme görevini Evrimcilerin basit olarak nitelendirdiği
bu oksijenden tamamen yalıtılmış bakteriler azot döngüsünü gerçekleştirir-
hücreler yerine getirir. ken, fotosentezde olduğu gibi, canlı bir
kimya laboratuvarı olarak çalışırlar ve
kimya bilimine yakın olmayanların anla-
masının dahi mümkün olmadığı kompleks
kimyasal reaksiyonları ilk yaratıldıkları
günden itibaren hiç durmadan gerçekleşti-
rirler.
Adnan Oktar 29