Page 184 - İslam'ın İnanç Esasları
P. 184

İslam’ın İnanç Esasları


                Ama Men del'in keş fet ti ği ve 20. yüz yıl da ge li şen ge ne tik bi li miy le
             ke sin le şen ka lı tım ka nun la rı, ka za nıl mış özel lik le rin son ra ki ne sil le re

             ak ta rıl ma sı ef sa ne si ni ke sin ola rak yık tı. Böy le ce do ğal se lek si yon "tek
             ba şı na" ve do la yı sıy la tü müy le et ki siz bir me ka niz ma ola rak kal mış
             olu yor du.


                Neo-Dar wi nizm ve Mu tas yon lar

                Darwinistler ise bu duruma kendilerince bir çözüm bulabilmek
             için 1930'ların sonlarında, "Modern Sentetik Teori"yi ya da daha
             yaygın ismiyle neo-Darwinizm'i ortaya attılar. Neo-Darwinizm,

             doğal seleksiyonun yanına "faydalı değişiklik sebebi" olarak mutas-
             yonları, yani canlıların genlerinde radyasyon gibi dış etkiler ya da
             kopyalama hataları sonucunda oluşan bozulmaları ekledi. Bugün

             de hala bilimsel olarak geçersiz olduğunu bilmelerine rağmen, Dar-
             winistlerin savunduğu model neo-Darwinizm'dir. Teori, yeryü-
             zünde bulunan milyonlarca canlı türünün, bu canlıların, kulak, göz,
             akciğer, kanat gibi sayısız kompleks organlarının "mutasyonlara",
             yani genetik bozukluklara dayalı bir süreç sonucunda oluştuğunu

             iddia etmektedir. Ama teoriyi çaresiz bırakan açık bir bilimsel gerçek
             vardır: Mutasyonlar canlıları geliştirmezler, aksine her zaman için
             canlılara zarar verirler. Çernobil, Hiroşima, Nagazaki’de meydana

             gelen dehşet verici görüntüler tam olarak mutasyonların meydana
             getirdiği sonuçlardır. Düzgün yapıdaki organizmalar mutasyonların
             etkisiyle ölmüş veya şiddetli zarar görmüştür.
                Bunun nedeni çok basittir: DNA çok kompleks bir düzene sahip-

             tir. Bu molekül üzerinde oluşan herhangi bir tesadüfi etki ancak zarar
             verir. Amerikalı genetikçi B. G. Ranganathan bunu şöyle açıklar:

                                          182
   179   180   181   182   183   184   185   186   187   188   189