Page 536 - Yaratılış Atlası 2. Cilt
P. 536
Geçmiş medeniyetlerden geriye, çoğu zaman taş blokların, kütlesel taş yapıların ya da yüz binlerce yıl
öncesinden sadece birtakım taş aletlerin kalmış olması ise son derece olağan bir durumdur. Birtakım taş
yapıtlara ve eserlere bakarak dönemin insanlarının sadece taşı kullanıp işleyebilen, teknolojiden uzak ge-
ri medeniyetler olduğunu öne sürmek ise makul değildir. Bunlar, çeşitli dogmaların etkisiyle yapılan yo-
rumlar olmanın ötesinde bilimsel bir anlam taşımamaktadır. Daha önce de vurguladığımız ve pek çok ön-
de gelen evrimci tarafından da kabul edildiği gibi, elde edilen kalıntılar toplumsal yaşam hakkında bizle-
re kesin bilgiler veremez. Ancak bu bulgular ön yargıların olumsuz etkisinden kurtularak değerlendirilir-
se, gerçeğe daha yakın yorumlar yapılabilir. Yüz binlerce yıl öncesine ait bir toplumdan geriye; bu toplum
görkemli ahşap köşklerde yaşıyor, camdan zemini olan estetik villalar inşa ediyor, en estetik iç dekorasyon
malzemeleri kullanıyor olsa dahi, bunların yüz binlerce yıl boyunca maruz kalacağı rüzgarlar, yağmurlar,
depremler, sellerle aşınmaları neticesinde net deliller kalmayacağı açıktır. Ahşabın, camın, bakırın, tuncun
ve diğer çeşitli metallerin doğal koşullarda aşınması en fazla ortalama 100-200 yıl sürmektedir. Yani, ara-
dan geçen 150-200 yıl sonra evinizin beton veya ahşap duvarları aşınıp gidecek, içindeki malzemelerden
ise geriye çok az iz kalacaktır. Depreme, sele veya fırtınaya maruz kalınması durumunda geriye kalan iz-
ler iyice yok olacaktır. Geriye ancak aşınması çok daha uzun zaman alan blok taş parçalar kalacaktır. Zira,
küçük parçalara ayrılan taş malzemeler de ufalanıp gidecektir. Dolayısıyla salt bu taş bloklara dayanarak
o dönemde yaşamış toplumların gündelik hayatları, sosyal ilişkileri, inançları, zevkleri, sanat anlayışları
hakkında yapılacak yorumların kesinlik taşıması mümkün değildir.
Ne var ki evrimciler mümkün olmayanı yapmaya çalışmakta, birtakım buluntuları hayali yorumlarla
süsleyip, çeşitli senaryolar üretmektedirler. Gerçekleri saptırarak hikayeler üretmek, aslında bazı evrimci-
ler tarafından da bizzat eleştirilen bir durumdur. Hatta bu yaklaşımın bir de ismi vardır: "İşte öylesine hi-
kayeler." Bu isim, evrimci paleontolog Stephen Jay Gould'un, İngiliz öykü yazarı ve şair Rudyard Kipling
(1865-1936) tarafından 1902 yılında yayınlanan aynı isimli kitaba atfen yaptığı eleştiriden gelmektedir.
Kipling, çocuklara yönelik hikayelerini derlediği bu kitabında; canlıların çeşitli organlarını nasıl kazanmış
olabileceğine dair hayal gücüne dayalı gelişimsel masallar anlatmıştı. Örneğin Kipling, filin hortumunu
anlattığı hikayesinde şunları yazıyordu:
Günün birinde bir yavru fil annesinin gerektiği kadar yakınında durmuyordu. Nehrin parlak sularını gördü ve
meraklı bir şekilde kıyıya yanaştı incelemeye koyuldu. Suyun yüzeyinde çıkıntı yapan bir tümsek vardı ve bu-
Rudyard Kipling'in
Just So Stories (‹flte
Öylesine Hikayeler)
adl› kitab›.
534 Yarat›l›fl Atlas› Cilt 2