Page 217 - Hz. Mehdi Hakkında Bilgiler
P. 217

Harun Yahya (Adnan Oktar)


                   Derhal camiye koşar. Bediüzzaman'ın ileride, birinci saf-
               ta, sağ tarafta namaz kıldığını görür. Namazın sonlarında
               Bediüzzaman'ı yerinde göremeyip, hemen hapishaneye dö-

               ner; Hazret-i Üstadın "Allahü Ekber" diyerek secdeye kapan-
               dığını hayretler içerisinde görür. (Bu hadíseyi bizzat o za-
               manki hapishane müdürü anlatmıştır.)



                  Demir kelepçelerin Bediüzzaman namaz
                           kılmak istediğinde açılması



                   "Molla Said elleri bağlı, muhafız nezaretinde Bitlis'e nak-
               ledildi. Jandarmalarla yolda giderken namaz vakti gelir.
               Namaz kılmak için, kelepçelerin açılmasını jandarmalara ihtar
               eder. Jandarmalar kabul etmeyince, demir kelepçeleri bir men-
               dil gibi açarak önlerine atar. Jandarmalar, bu hali keramet ad-

               dedip (keramet olarak düşünüp) hayretler içinde kalırlar.               BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİ'NİN BAZI KERAMETLERİ
               Teslimiyetle, rica ve istirham ile: Biz şimdiye kadar muhafı-
               zınız idik, bundan sonra hizmetçiniziz! derler. Bir gün
               Bediüzzaman'a soruldu: Kelepçeyi nasıl açtın? Dedi: Ben de
               bilmem. Fakat olsa olsa namazın kerametidir.  (Tarihçe-i
               Hayat, s.42)



                  Bediüzzaman tecriddeyken aynı vakitte

                                  çarşıda görülmesi


                   Bediüzzaman hapiste iken, birgün o zamanın Eskişehir
               müdde-i umûmisi (savcısı) Üstadı çarşıda görür. Hayret ve ta-
               accüble (şaşkınlıkla) ve vazifesine son vereceği ihtarıyla, hapis-

               hane müdürüne: "Ne için Bediüzzaman'ı çarşıya çıkardınız?
               Şimdi çarşıda gördüm." Müdür de: "Hayır, efendim.
               Bediüzzaman hapishanede, hatta tecriddedir; bakınız" diye
               cevap verir. (Tarihçe-i Hayat, s.192)

                                            215
   212   213   214   215   216   217   218   219   220   221   222