Page 150 - Risale-i Nur - Mesnevi-i Nuriye
P. 150

ZÜHRE                                                                                                                      153

          edemediğinden;  o  yolda  giden,  iki  şeyden  birisine  mecbur  olur.  Ya
          insaniyetten  tecerrüd  edip  nihayetsiz  vahşeti  iltizam  ederek  öyle  bir
          Kalbi  taşıyacak  ki,  kendi  Selâmetiyle  beraber  umumun  helâketi  onu
          müteessir etmesin veyahud Kalb ve Aklın muktezasını ibtal etsin.
                 Ey sefahet ve dalalette bozulmuş ve İsevî Dininden uzaklaşmış
          Avrupa! Deccal gibi birtek gözü taşıyan kör dehan ile ruh-u beşere bu
          cehennemî  haleti  hediye  ettin!  Sonra  anladın  ki:  Bu  öyle  ilâçsız  bir
          illettir ki, insanı A'lâ-yı İlliyyînden, esfel-i safilîne atar. Hayvanatın en
          bedbaht  derecesine indirir. Bu illete karşı bulduğun ilâç, muvakkaten
          ibtal-i his hizmeti gören cazibedar oyuncakların ve uyutucu hevesat ve
          fantaziyelerindir. Senin bu ilâcın, senin başını yesin ve yiyecek!
           İşte beşere açtığın yol ve verdiğin saadet, bu misale benzer.
                 İkinci  yol  ki:  Kur'an-ı  Hakîm,  Hidayetiyle  beşere  hediye
          etmiştir. Şöyledir:
          Görüyoruz ki,o yolun her menzilinde, her mekânında, her şehrinde bir
          Sultan-ı  Âdil'in  müstakim  askerleri  her  tarafta  bulunuyor,  geziyorlar.
          Arasıra  o  Sultan'ın  Emriyle  o  askerlerin  bir  kısmını  terhis  ediyorlar.
          Silâhlarını, atlarını ve mîrî levazımatlarını alıyorlar, onlara izin tezke-
          resini veriyorlar. O terhis olunan neferler, çendan ünsiyet ettikleri at ve
          silâhların teslim alınmasından zahiren mahzun oluyorlar. Fakat Hakikat
          noktasında  terhisle  müferrah  olup,  Sultan'ın  ziyaretine  ve  padişahın
          payitahtına dönmesi ve padişahı ziyaret etmesi cihetinde gayet memnun
          oluyorlar.  Bazan  terhis  memurları  acemî  bir  nefere  rastgeliyorlar...
          Nefer onları tanımıyor. "Silâhını teslim et!" diyorlar... Nefer diyor:
          -"Ben  padişahın  askeriyim,  Onun  Hizmetindeyim;  sonra  onun  yanına
          gideceğim. Siz neci oluyorsunuz? Eğer Onun İzin ve Rızasıyla gelmiş
          iseniz, göz ve baş üstüne geldiniz, emrini gösteriniz; yoksa çekiliniz,
          benden uzak olunuz. Ben tek başımla kalsam, sizler binler dahi olsanız,
          yine sizinle döğüşeceğim. Kendi nefsim için değil, çünki nefsim benim
          değil,  benim  Sultanımındır.  Belki  bendeki  nefsim  ve  silâhım,
          Mâlikimin  emanetidir.  Emaneti  muhafaza  ve  Sultanımın  Haysiyetini
          Himaye ve İzzetini vikaye için size baş eğmeyeceğim!

                 İşte  o  ikinci  yoldaki  medar-ı  sürur  ve  saadet  olan  binler
          ahvalden bu hal bir nümunedir. Sair ahvali sen kıyas et. Bütün o ikinci
   145   146   147   148   149   150   151   152   153   154   155