Page 473 - Risale-i Nur - Şualar
P. 473

ONDÖRDÜNCÜ  ŞUÂ                                                                                                             475


               D  ö  r  d  ü  n  c  ü  s  ü  :  Bu  sene  buranın  müdürü,  benim  nâmıma,
           Barla'nın  bir  mahallesi  hükmünde  olan  Bedre  Karyesi'nde,  tebdil-i  hava
           için  birkaç  gün  kalmağa  dâir  müracaat  etti;  müsaade  etmediler.  Böyle
           ehemmiyetsiz  bir  ihtiyacıma  cevab-ı  red  verenlere  nasıl  müracaat  edilir?
           Müracaat edilse, zillet içinde fâidesiz bir tezellül olur.

               B  e  ş  i  n  c  i  s  i  :  Haksızlığı  hak  iddia  edenlere  karşı  Hak  dâva
           etmek  ve  onlara  müracaat  etmek;  bir  haksızlıktır,  Hakka  karşı  bir
           hürmetsizliktir. Ben bu haksızlığı ve Hakka karşı hürmetsizliği irtikâb
           etmek istemem Vesselâm.

               A l t ı n c ı   S e b e b : Bana karşı ehl-i dünyanın verdikleri sıkıntı,
           siyaset  için  değil;  çünki  onlar  da  bilirler  ki,  siyasete  karışmıyorum,
           siyasetten  kaçıyorum.  Belki  bilerek  veya  bilmeyerek  zendeka  hesabına,
           benim  Dîne  merbutiyetimden  beni  tâzib  ediyorlar.  Öyle  ise  onlara
           müracaat etmek, Dinden pişmanlık göstermek  ve meslek-i zendekayı
           okşamak demektir. Hem ben onlara müracaat ve dehâlet ettikçe; âdil olan
           Kader-i  İlâhî,  beni  onların  zâlim  eliyle  tâzib  edecektir.  Çünki  onlar
           Diyânete merbutiyetimden beni sıkıyorlar. Kader ise, benim Diyanette ve
           İhlâsta noksaniyetim var; arasıra ehl-i dünyaya riyakârlıklarımdan için beni
           sıkıyor.  Öyle  ise,  şimdilik  şu  sıkıntıdan  kurtuluşum  yok.  Eğer  ehl-i
           dünyaya müracaat etsem, Kader der: "Ey riyâkâr! Bu müracaatın cezasını
           çek!"  Eğer  müracaat  etmezsem,  ehl-i  dünya  der:  "Bizi  tanımıyorsun,
           sıkıntıda kal!"

               Y e d i n c i  S e b e b : Mâlûmdur ki, bir memurun vazifesi, heyet-i
           içtimaiyeye muzır eşhâsa meydan vermemek ve nâfi'lere yardım etmektir.
           Halbuki  beni  nezaret  altına  alan  memur, kabir kapısına gelen, misafir bir
           ihtiyar adama  للّٰا َّل ِ   ا هٰلا ا ِ    َل    daki Îmanın lâtif bir zevkini izah ettiğim vakit,
                        ُ ه
                               َ
            -bir  cürm-ü  meşhud  hâlinde  beni  yakalamak  gibi-  çok  zaman  yanıma
           gelmediği  halde,  o  vakit  güya  bir  kabahat  işliyorum  gibi  yanıma  geldi.
           İhlâs  ile  dinleyen  o  bîçâreyi  de  mahrum  bıraktı;  beni  de  hiddete  getirdi.
           Halbuki burada bâzı adamlar vardı; o onlara ehemmiyet vermiyordu. Sonra
           edebsizliklerde  ve  köydeki  hayat-ı  içtimaiyeye  zehir  verecek  sûrette
           bulundukları  vakit,  onlara  iltifat  etmeye  ve  takdir  etmeye  başladı.  Hem
           mâlûmdur  ki:  Zindanda  yüz  cinayeti  bulunan  bir  adam,  nezarete  memur
           zâbit   olsun,   nefer   olsun,  her   zaman   onlarla   görüşebilir.  Halbuki bir
   468   469   470   471   472   473   474   475   476   477   478