Page 7 - Risale-i Nur - Şualar
P. 7
İKİNCİ ŞUÂ 9
İşte bu üç misale kıyasen, daire-i kesretin müntehasındaki cüz'iyatın,
cüz'iyat-ı ahvalinde Tevhid noktasında Cemal-i İlahînin ve Kemal-i
Rabbanînin binler enva'ı ve yüzbin çeşitleri onlarda temerküz cihetinde
görünür, anlaşılır, bilinir, tahakkuku sabit olur. İşte Tevhidde Cemal ve
Kemal-i İlahînin Kalben görünmesi ve Ruhen hissedilmesi içindir ki; bütün
Evliya ve Asfiya, en tatlı zevklerini ve en şirin manevî Rızıklarını Kelime-i
ِ
َٓ ِ
Tevhid olan ٌللّاٌَّلاٌ هٰلا ٌَل Zikrinde ve tekrarında buluyorlar. Hem
َ
ه ٰ
Kelime-i Tevhidde Azamet-i Kibriya ve Celal-i Sübhanî ve Saltanat-ı
Mutlaka-i Rububiyet-i Samedaniye tahakkuk etmesi içindir ki, Resul-i
Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Ferman etmiş:
ِ ِ
َٓ ِ
ِ
ٌللّاٌَّلا ٌ َ ٌ هٰلا ٌَل ٌ ٌ ۪ لٰبق ٌنمٌنويبنلاو ٌانَاٌتْلقٌامٌلضفَا Yani: "Ben ve
ه ٰ
ه ه َ ه َ ْ
َ ُّ َّ
َ
َ َ
ْ
ْ
benden evvel gelen Peygamberlerin en ziyade faziletli ve kıymetli
ِ
َٓ ِ
Sözleri, ٌللّاٌَّلاٌهٰلا ٌَل Kelâmıdır." Evet bir meyve, bir çiçek, bir ışık gibi
ه ٰ
َ
küçücük bir İhsan, bir Nimet, bir Rızık; bir küçük âyine iken, Tevhidin
Sırrıyla birden bütün emsaline omuz omuza verip ittisal ettiğinden, o nevi
büyük âyineye dönüp o nev'e mahsus cilvelenen bir çeşit Cemal-i İlahîyi
gösterir. Ve fâni, muvakkat olan güzellik ile, bâki bir nevi Hüsn-ü
Sermedîyi irae eder. Ve Mevlâna Celaleddin'in dediği gibi,
ِ
ِ
ِ
ِ
تسادخٌناتسوبٌنايورهمٌسْكع ۞ ٌ تسايلوَاٌِمادٌهك ۪ ِ ٌ ت ى ٌ َلايخ ٌنۤا
ْ َ
َ
َ
َ ه
ْ ْ ه َ ه ْ َ َ ْ َ ْ َ
Sırrıyla bir Âyine-i Cemal-i İlahî olur. Yoksa eğer Tevhid Sırrı olmazsa, o
cüz'î meyve tek başına kalır. Ne o kudsî Cemal, ne de o ulvî Kemali
gösterir. Ve içindeki cüz'î bir lem'a dahi söner, kaybolur. Âdeta başaşağı
olup elmastan şişeye döner.
Hem Tevhid Sırrıyla, Şecere-i Hilkatın meyveleri olan Zîhayatta bir
Şahsiyet-i İlahiye, bir Ehadiyet-i Rabbaniye ve Sıfât-ı Seb'aca manevî bir
Sîma-i Rahmanî ve Temerküz-ü Esmaî ve