Page 11 - Risale-i Nur - Şualar
P. 11
İKİNCİ ŞUÂ 13
Meselâ Sırr-ı Vahdet ile Kâinat öyle cesîm ve cismanî bir Melaike
hükmünde olur ki, mevcudatın nevileri adedince yüzbinler başlı ve her
başında o nevide bulunan ferdlerin sayısınca yüzbinler ağız ve her ağzında
o ferdin cihazat ve ecza ve a'za ve hüceyratı mikdarınca yüzbinler diller ile
Sâniini Takdis ederek Tesbihat yapan İsrafil-misal Ubudiyette ulvî bir
makam sahibi bir acaib-ül mahlukat iken hem Sırr-ı Tevhid ile Âhiret
Âlemlerine ve Menzillerine çok mahsulât yetiştiren bir mezraa ve Dâr-ı
Saadet tabakalarına a'mal-i beşeriye gibi çok hasılatıyla levazımat tedarik
eden bir fabrika ve Âlem-i Bekada hususan Cennet-i Alâ'daki Ehl-i
Temaşaya dünyadan alınma Sermedî manzaraları göstermek için mütema-
diyen işleyen yüzbin yüzlü sinemalı bir fotoğraf iken; şirk ise, bu çok acib
ve tam muti', hayatdar ve cismanî Melaikeyi; camid, ruhsuz, fâni, vazifesiz,
hêlik, manasız hâdisatın herc ü merci altında ve inkılabların fırtınaları
içinde, adem zulümatında yuvarlanan bir perişan mecmua-yı vâhiyesi, hem
bu çok garib ve tam muntazam, menfaatdar fabrikayı; mahsulâtsız, netice-
siz, işsiz, muattal, karmakarışık olarak şuursuz tesadüflerin oyuncağı ve
sağır tabiatın ve kör kuvvetin mel'abegâhı ve umum Zîşuurun matemhanesi
ve bütün Zîhayatın mezbahası ve hüzüngâhı suretine çevirir.
ِ
۪
İşte ٌميظع ٌمْلهظَلٌ َكرشلاٌن ِ ٌ ا Sırrıyla, şirk birtek seyyie iken ne kadar
َّ
ْ ِّ
َ
çok ve büyük cinayetlere medar oluyor ki, Cehennem'de hadsiz azaba
müstehak eder. Her ne ise... "Siracunnur"da bu ikinci meyvenin izahatı
ve hüccetleri mükerreren beyan edildiğinden, o uzun kıssayı kısa bıraktık.
Bu İkinci Meyveye beni sevkedib îsal eden acib bir His ve garib bir
Zevktir. Şöyle ki:
Bir zaman, bahar mevsiminde temaşa ederken gördüm ki: Zemin
yüzünde Haşir ve Neşr-i A'zamın yüzbinler nümunelerini gösteren bir
seyeran ve seyelan içinde kafile kafile arkasında gelen geçen mevcudatın
ve bilhassa Zîhayat mahlukatın, hususan küçücük Zîhayatların kısa bir
zamanda görünüp der-akab kaybolmaları ve daimî bir faaliyet-i müdhişe
içinde mevt ve zeval levhaları bana çok hazîn görünüp, rikkatime şiddetle
dokunarak beni ağlatıyordu. O güzel hayvancıkların vefatlarını gördükçe
Kalbim acıyordu. "Of, yazık! Ah, yazık!" diyerek, bu ahların, ofların
altında derinden derine bir vaveylâ-i ruhî hissediyordum. Ve bu akibete
uğrayan hayat ise, ölümden beter bir azab gördüm. Hem nebatat ve
hayvanat Âleminde