Page 136 - Ehl-i Sünnetin Önemi
P. 136
HARUN YAHYA
tiren ve toplumsal bar›fl› sa¤layan bir ibadettir.
Zekat›n mahiyeti ile ilgili olarak Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük ‹s-
lam ‹lmihali'nin beflinci kitab›nda flöyle söylemektedir:
Zekât lûgat deyiminde "temizlik, bereket, ço¤alma, güzel
övgü" manalarını taflır. Din deyiminde ise; "Bir malın bel-
li bir miktarını, belli bir zaman sonra hak sahibi olan bir
kısım müslümanlara Yüce Allah'ın rızası için tamamen
temlik etmek (mülkiyetine geçirmek)tir."
Zekât, kulların kulluk görevindeki sadakatlerine delâlet
eder. Bu yöndendir ki, zekâta "sadaka"da denmifltir. Bu-
nunla beraber "sadaka" sözü, zekâttan daha kapsamlı
mana taflır. Vacibleri de, nafileleri de içine alır.
Zekât vermeye, "Tezkiye", zekât verene de "Müzekkî"
denilir. fiahidler hakkinda yapilan övgüye de "Tezkiye"
dendigi bilinmektedir.
Zekât vermek farzdır. Peygamberimizin hicretlerinin ikin-
ci yılında, oruçtan önce farz kılınmıfltır. ‹slâm'ın flartların-
dan birini teflkil etmektedir. Belli miktarda bulunan nakid
paraların ve ticaret mallarının üzerinden bir yıl geçince,
zekâtlarını geciktirmeden hemen vermek gerekir. Çünkü
bu zekât mallarına yoksulların hakkı geçmifl oluyor. Artık
bu hakkı özürsüz olarak geciktirmek caiz olmaz...
Zekâtın aflikâre verilmesi daha faziletlidir. Çünkü bu fle-
kilde verilmesi, baflkalarına bir örnek olur ve teflvîk yerine
geçer. Kendisi hakkında, zekât vermiyor diye, kötü bir
zannı da kaldırmıfl olur. Zekât bir farz oldu¤u için, bunun
yerine getirilmesinde gösterifl olmaz. Nafile olarak verilen
sadakalarda ise, durum böyle de¤ildir. Bunların gizli veril-
mesi ve gösterifl yapılmasına engel olunması daha fazilet-
lidir. (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük ‹slam ilmihali, s. 311)
Hz. Peygamber (sav), sahibi bulundu¤u maldan en fazla infak
134