Page 50 - Yaşamın ve Evrenin Kökeni Konferansı
P. 50

Hayatın ve Evrenin Kökeni  Konferansı

            Hatta bu durum özel bir isimle "tür sorunu" olarak da anılır. Tür sorunu,
            türlerin nasıl belirlendiği ve doğada nasıl bir işleve sahip olduklarına dair
            farklı yaklaşımlar olmasından kaynaklanmaktadır. Türlerin nasıl işlevlere
            sahip olduklarını ve kendi içlerinde nasıl tanımladıklarını belirleme çalışması
            tür kavramı olarak tanımlanır. Şu anda en az yirmi altı farklı, tanınan tür
            kavramı vardır.  Bu gerçekten inanılmazdır! Fakat asıl önemli olan, insanlar
            tür kelimesini kullanarak konuştuklarında özellikle konu türleşme ile ilgiliyse
            tam olarak hangi anlamda kullandığına dikkat etmenizdir. Türleşme herhangi
            bir türün coğrafi izolasyondan ötürü genetik ve fenotipik özellikleri nedeniyle
            görünüm ve davranış olarak farklı, yalnızca kendi içinde üreyebilen, bağımsız
            yepyeni bir grup oluşturmasıdır. Bu iddiaya göre, türleşme sırasında, başlangıçta
            tek bir tür, çeşitli ekolojik ortamlarda ve çevrenin oluşturduğu baskılar söz
            konusu olduğunda kendi içinde çeşitli gruplara ayrılır.
                Gerçekte, kısmi bir izolasyonda, organizmalar çevredeki strese ve baskılara
            maruz kalırlar ve bunlar organizmayı mikro düzeyde ve genetik sürüklenme
            seviyesinde etkiler. Burada söz konusu olan eşeyli üreme yeteneğine sahip
            çok hücreli canlılardır. Bu değişken stres ortamı ve çevresel baskılar bir türün
            fenotipini (dış görünümünü) ve davranışını etkileyebilen epigenetik (bazı
            genlerin açılıp kapanması) değişikliklere de sebep olabilir. Bu durumda o
            zamana dek genlerde saklı duran bir bilgi açığa çıkarken, canlının dış görü-
            nümünde değişiklik gözlemlenebilmektedir.
                Her bir ekolojik ortam kendi yapısına uygun belirli bir türü şekillendirir
            ve destekler. Darwin, Galapagos Adalarında farklı ispinozları gözlemlerken
            türleştiklerini iddia etmiştir. 15 veya 16 farklı ispinoz türü tanımlamıştır ve
            bunların tamamı gagalarının boyutu, genişliği ve kalınlığına göre farklı
            özellikler göstermektedir. Ne var ki kısa süre önce yapılan araştırmalar, gaga
            morfolojisinin veya gaganın şeklinin inişli çıkışlı farklılıklar sergilediğini,
            fakat bunların yeni bir türe ve önceden var olmayan bir yapıya doğru ilerleme
            göstermediğini ortaya koymuştur. Bugün anlaşılmıştır ki, nemli ortamlarda
            ispinozların gagaları ince ve dardı, kuru ortamlarda ise gagalar genişliyor ve
            kalınlaşıyordu. Bu da bize farklılıkların değişken çevre şartlarına uyum
            gösteren fenotip esnekliğinden kaynaklandığını göstermektedir. Diğer bir
            deyişle, bunun tek yönlü bir değişim veya tamamen yeni bir türe doğru bir
            ilerleme olmadığı açıktır. Bu salınımlı bir değişimdir  ve canlının bir taksonomi
            seviyesinden, bir başkasına doğru dev bir sıçrama yapmasına izin vermez.
            Darwin'in tüm ispinozları hep ispinoz olarak kalmıştır.
                     Evrimciler ayrı kıtalarda ya da ortamlarda yaşamak durumunda
                 kalan canlıların farklı birer türe dönüştüklerini öne sürerler. Halbuki
   45   46   47   48   49   50   51   52   53   54   55