Page 63 - Risale-i Nur - Lem'alar
P. 63

66                                                                                                                             LEM’ALAR


           O Âlemlerin şenlenmesine münasib ve muvafık zîşuur mahlukları halkedip
           orada iskân etmiştir. O zîşuur mahluklar, mademki Melaike ecnasından ve
           Ruhanî enva'larından olmak lâzım gelir. Elbette en kesif ve en sert tabaka,
           onlara nisbeten, balığa nisbeten deniz ve kuşa nisbeten hava gibidir. Hattâ
           zeminin merkezindeki müdhiş ateş dahi, o zîşuur mahluklara nisbeti, bizlere
           nisbeten Güneşin harareti gibi olmak iktiza eder. O zîşuur Ruhanîler Nurdan
           oldukları için, nâr onlara Nur gibi olur.

                  Dördüncüsü:  Onsekizinci Mektub'da tabakat-ı  Arzın acaibine dair
           Ehl-i  Keşfin  tavr-ı  akıl  haricinde  beyan  ettikleri  tasvirata  dair  bir  temsil
           zikredilmiştir.  Hülâsası  şudur  ki:  Küre-i  Arz,  Âlem-i  Şehadette  bir  çekir-
           dektir; Âlem-i Misaliye ve Berzahiyede bir büyük ağaç gibi, Semavata omuz
           omuza vuracak bir azamettedir. Ehl-i Keşfin Küre-i Arzda ifritlere mahsus
           tabakasını  bin  senelik  bir  mesafe  görmeleri,  Âlem-i  Şehadete  aid  Küre-i
           Arzın çekirdeğinde değil, belki Âlem-i Misalîdeki dallarının ve tabakalarının
           tezahürüdür.  Madem  Küre-i  Arzın  zahiren  ehemmiyetsiz  bir  tabakasının
           böyle  başka  Âlemde  azametli  tezahüratı  var;  elbette  yedi  kat  Semavata
           mukabil  yedi  kat  denilebilir  ve  mezkûr  noktaları  ihtar  için  Îcaz  ile
           İ’cazkârane bir tarzda Âyât-ı Kur'aniye, Semavatın yedi tabakasına karşı bu
           küçücük Arzı mukabil göstermekle işaret ediyor.

                  İkinci Mes'ele-i Mühimme'dir:


             ى ۪
                                                  ى
             نهيف     نمو ضر   َلْاو عبسلا تاومسلا هَل ح   ب   ُ تِ  İlâ âhir
           َ
                 ْ َ َ ُ ْ
                                              ُ
                                                   َ ُ
                                     ُ َ ٰ َ
                            َ ُ ْ َ
                                                  ّ
                                                       ى
                            ى
                    ٍ
                                   ٍ
                مي۪لع     ء َشَ ىلُكب وهو ت  ا  ومس     عبس نيهوسف ءامسلا لِا ى    َ  ىاوتس   ا مث
                                                       ا
                                                                    ٰ َ
                                                  ٰ َ
                         ّ
                                                                          َ ُ
                                               َ
                              َ ُ َ

                  َ
                                                         َ َ
                                          َ ْ َ
                                     َ ٰ َ
                      ْ
                                                ُ َ
                                                                      ْ

                  Şu  Âyet-i  Kerime  gibi  müteaddid  Âyetler,  Semavatı  yedi  sema
           olarak beyan ediyor. İşarat-ül İ'caz Tefsirinde eski Harb-i Umumî'nin birinci
           senesinde  cephe-i  harbde  ihtisar  mecburiyetiyle  gayet  mücmel  beyan  etti-
           ğimiz o mes'elenin yalnız bir hülâsasını yazmak münasibdir. Şöyle ki:

                  Eski Hikmet, Semavatı dokuz tasavvur edip, lisan-ı şer'îde, Arş ve
           Kürsi yedi Semavat ile beraber  kabul edip acib bir suretle Semavatı tasvir
           etmiştiler. O eski Hikmetin dâhî hükemasının şaşaalı ifadeleri, nev-i beşeri
           çok  asırlar  müddetince  tahakkümleri  altında  tutmuşlar.  Hattâ  çok  Ehl-i
           Tefsir,  Âyâtın  zahirlerini  onların  mezhebine  göre  tevfik  etmeye  mecbur
           kalmışlar. O suretle Kur'an-ı Hakîm'in İ’cazına bir derece perde çekilmişti.
           Ve hikmet-i cedide namı verilen yeni felsefe ise, eski felsefenin
   58   59   60   61   62   63   64   65   66   67   68