Page 138 - Risale-i Nur - Sözler
P. 138

140                                                                                                                                    SÖZLER


          mukabil birer resim çekse, birer hudud çizse, dalından meyveye, meyveden
          yaprağa, bir tenâsüble bir suret tersim etse ve birbirinden nihayetsiz uzak
          mebde ve müntehasının ortasında uzuvlarının aynı şekil ve suretini göstere-
          cek muvafık tersimatla doldursa; elbette şübhe kalmaz ki, o ressam o gaybî
          ağacı gayb-aşina nazarıyla görür, ihata eder, sonra tasvir eder.

            Aynen onun gibi, Kur'an-ı Mu’ciz-ül Beyan'ın dahi, hakikat-ı mümkina-
          ta dair (ki o Hakikat; dünyanın ibtidasından tut, tâ Âhiretin en nihayetine
          kadar uzanmış ve ferşten Arşa ve zerreden şemse kadar yayılmış olan Şe-
          cere-i  Hilkatin  Hakikatına  dair)  Beyanat-ı  Furkaniyesi,  o  kadar  tenâsübü
          muhafaza  etmiş  ve  herbir  uzva  ve  meyveye  lâyık  birer  suret  vermiştir
          ki;    bütün     Muhakkikler  ,   nihayet - i  tahkikinde,    Kur'anın    tasvirine


              ََلِلّا  َ  كراب, َلِلّا َء ى اش  َ م َا  deyip, "Tılsım-ı Kâinatı ve Muammayı Hilkatı keşf
             ن ه
                      ن ه


          ve fetheden yalnız Sensin ey Kur'an-ı Hakîm!" demişler.
              َع لاْا َ َ لث َ مْل اَ ِ ِ ه
             لٰ
              ى
                         َ لِلّو -temsilde kusur yok- Esma ve Sıfât-ı İlâhiyyeyi, Şuun
             َ
                        ن
               ْ
          ve Ef'al-i Rabbaniyeyi, bir Şecere-i Tûbâ-i Nur hükmünde temsil edelim ki;
          o  Şecere-i  Nuraniyenin  Daire-i  Azameti,  Ezelden  Ebede  uzanıp  gidiyor.
          Hudud-u  Kibriyası,  gayr-ı  mütenahî  feza-yı  ıtlakta  yayılıp  ihata  ediyor.
          Hudud-u İcraatı,
                                                      ِ
                                                                ِ
                                                           ۪
               َ ِما َ  َ ر َ ح ْ    َ  لاْاَف ِ  َ مك ن ْ ن َ  َ رِو َ صي َ ى ۪ ذَّلا   ن  ڬ َ َ وه  َى  َ نل َ و    َّ ى  َ او  َِ بح  َ ا َ ْل  َ قلاف  َ هبْل  َ و َ ق ِ ڬ َ       َءرمْلاَيبَلوحي
                                                                       ْ   ن
                                                     ن
                                                                           ن
                                                                 ْ

                                                ِّ
                              ن ِّ
                                        َ ء ى ايَ َ َ ف ْ      َ  ك َ ي
                                        ن
            hududundan tut tâ
                       ِ ِ  َ َ ۪ ف َ َ س َ َّت َ ة َ َ ي ا ا ٍَم ڬ  ِ  ۪  ِ ِ

                  َّ       َ ضر لاا َ وَ ْ     َ ت او َ م َ سلاَق لخ  َ ڬ َ  َ هني َ م    َ َ ي ِ ب  َ تا َّ ٌ  َ يِوْط َ مَت او َ مسلاَو
                                        َّ ى
                              ْ

                                                                     ى َّ   ن

                                   َ رمقْلاوَسم


                                             ْ  َ َّشلاَر َ َّخسَو َ
          hududuna kadar uzanmış o Hakikat-ı Nuraniyeyi; bütün dal ve budaklarıy-
          la, gayat  ve meyveleriyle o kadar tenâsüble ve birbirine uygun, birbirine
          lâyık,  birbirini  kırmayacak,  birbirinin  hükmünü  bozmayacak,  birbirinden
          tevahhuş etmeyecek bir surette o Hakaik-i Esma ve Sıfâtı ve Şuun ve Ef'ali
          beyan  etmiştir  ki,  bütün  Ehl-i  Keşf  ve  Hakikat  ve  Daire-i  Melekûtta
          cevelan eden bütün  Ashab-ı İrfan ve Hikmet, o Beyanat-ı Furkaniyeye kar-
          şı       ََلِلّا  َ نا  َ س َ ب َ ح  ن ْ     ه        deyip,    "Ne  kadar   doğru,   ne    kadar    mutabık,    ne
          kadar     güzel,     ne     kadar     lâyık"     diyerek     tasdik     ediyorlar.

            Meselâ:  Bütün  Daire-i  İmkân  ve  Daire-i  Vücuba  bakan,  hem  o  iki
          şecere-i
   133   134   135   136   137   138   139   140   141   142   143