Page 542 - Risale-i Nur - Sözler
P. 542

544                                                                                                                                    SÖZLER


           Mizanlarıyla  Sâniin  İhtiyarını  gösterdikleri  halde,  şu  kör  olası  felsefenin
           gözü  görmüyor.  Hem  bir  kısım  felasife,  "Cüz'iyata  İlm-i  İlahî  taalluk
           etmiyor" diye İlm-i İlahînin Azametli İhatasını nefyedip, bütün mevcûdatın
           şehadat-ı sadıkalarını reddetmişler. Hem felsefe, esbaba tesir verip, tabiat
           eline icad verir. Yirmiikinci Söz'de kat'î bir surette isbat edildiği gibi; her
           şeyde Hâlık-ı Külli Şey'e has, parlak sikkeyi görmeyip âciz, camid, şuursuz,
           kör ve iki eli tesadüf ve kuvvet gibi iki körün elinde olan tabiata masdariyet
           verip,  binler  Hikmet-i  Âliyeyi  ifade  eden  ve  herbiri  birer  Mektubat-ı
           Samedaniye hükmünde olan mevcûdatın bir kısmını ona mal eder.

             Hem Onuncu Söz'de isbat edildiği gibi, Cenab-ı Hak bütün Esmasıyla ve
           Kâinat bütün Hakaikıyla ve Silsile-i Nübüvvet bütün Tahkikatıyla ve Kütüb-
           ü Semaviye bütün Âyâtıyla gösterdikleri Haşir ve Âhiret kapısını bulmayıp,
           Haşri nefyedip, ervahlara bir ezeliyet isnad etmişler. İşte bu hurafatlara sair
           mes'elelerini  kıyas  edebilirsin.  Evet  şeytanlar,  güya  ene'nin  gaga  ve
           pençesiyle dinsiz feylesoflarının akıllarını havaya kaldırıp dalâlet derelerine
           atıp dağıtmıştır. Küçük Âlemde ene, büyük Âlemde tabiat gibi tağutlar-
           dandır.

                          ِ
                                         ِ
                                             ِ
                                                  ِ
                                                         ِ
                      قثوْلا ةورعْلا ِ ب كسمتسا دقف للّٰا ِ ب نمءوي و توغاَّطلا ِ ب رفْكي نمف
                                                                  ْ ُ َ ْ َ َ
                                          َ َ ه
                                                           ُ
                                   َ ْ َ
                                 َ
                                                 ْ ْ ُ َ
                     ٰ ْ ُ
                           َ ْ ُ
                                       ْ
                                                       ِ
                                    ميٓلع عي ٓ مس للّٰاو اهَل ماصفنا َلا
                                          َ ُ ه َ َ َ
                                  ٌ
                                                     َ ْ
                                     َ ٌ
             Geçen  Hakikatı  tenvir  edecek  bir  seyahat-ı  hayaliye  suretinde  nim-
           manzum olarak "Lemaat"ta yazdığım bir vakıa-i misâliyenin mealini şurada
           zikretmeğe münasebet geldi. Şöyle ki:

             Bu Risalenin Te'lifinden sekiz sene evvel İstanbul'da, Ramazan-ı Şerifte,
           meslek-i felsefe   ile   münasebette   bulunan   Eski    Said'in    Yeni    Said'e
           inkılab    edeceği    bir    hengâmdadır    ki,    Fatiha – i  Şerife'nin   âhirinde
                                                                      ِ
                      ٓ
                      يِّل ٓ اضلا َلا و مِهيَلع  ِ بوضغمْلا ِيرَغ مِهيَلع  تمعنَا ني ٓ ذَّلا َطارص
                       َّ
                    َ
                                                 ْ ْ َ
                                                       َ ْ َ ْ َ
                             َ ْ ْ َ
                                        ُ ْ َ
                                                                     َ
                                              ْ
           ile işaret ettiği üç mesleği düşünürken şöyle bir vakıa-i hayaliye, bir hâdise-
           i misâliye, rü'yaya benzer bir hâdise gördüm ki:

             Kendimi, bir sahra-yı azîmede görüyorum. Bütün zeminin yüzünü; karan-
           lıklı, sıkıcı ve boğucu bir bulut tabakası kaplamış. Ne nesim var, ne ziya, ne
           Âb-ı hayat..   hiçbirisi   bulunmuyor.   Her   tarafı    canavarlar,    muzır    ve
           muvahhiş   mahlûklarla   dolu   olduğunu  tevehhüm  ettim.  Kalbime  geldi
   537   538   539   540   541   542   543   544   545   546   547