Page 529 - Risale-i Nur - Emirdağ Lâhikası
P. 529

EMİRDAĞ  LÂHİKASI-II                                                                                      243


           sû'-i ihtiyardan neş'et eden hükümleri ayırmıştır. Kanun-u İlahîde ise, daha
           esaslı ve muhkem bir şekilde bu Esaslar tefrik edilmiş.

                  Bununla beraber zamanın ilcaatı ile zaruretler ortalıkta zannederek
           bazı  hocaların  bid'alara  tarafdarlığından  dolayı  onlara  hücum  etmeyiniz.
           Bilmeyerek "zaruret var" zannıyla hareket eden o bîçarelere vurmayınız.
           Onun  için  kuvvetimizi  dâhilde  sarfetmiyoruz.  Bîçare,  zaruret  derecesine
           girmiş, bize muhalif olanlardan hoca da olsa onlara ilişmeyiniz. Ben tek
           başımla  daha  evvel  aleyhimdeki  o  kadar  muarızlara  karşı  dayandığım,
           zerre kadar fütur getirmediğim, o Hizmet-i İmaniyede muvaffak olduğum
           halde;  şimdi  milyonlar  Nur  Talebesi  olduğu  halde,  yine  müsbet  hareket
           etmekle onların bütün tahkiratlarına, zulümlerine tahammül ediyorum.

                  Biz  dünyaya  bakmıyoruz.  Baktığımız  vakitte  onlara  yardımcı
           olarak  çalışıyoruz.  Asayişi  muhafazaya  müsbet  bir  şekilde  yardım
           ediyoruz.  İşte  bu  gibi  Hakikatlar  itibariyle,  bize  zulüm  de  etseler  hoş
           görmeliyiz.

                  Risale-i  Nur'un  Neşri  her  tarafta  kanaat-ı  tâmme  verdi  ki,
           Demokratlar Dine taraftardırlar. Şimdi bir Risaleye ilişmek; vatan, millet
           maslahatına tamamen zıddır.

                  Bir  mahrem  Risale  vardı  ki,  o  mahrem  Risalenin  Neşrini
           men'etmiştim. "Öldükten sonra neşrolunsun" demiştim. Sonra mahkemeler
           alıp okudular, tedkik ettiler; sonra beraet verdiler. Mahkeme-i Temyiz, o
           beraeti tasdik etti. Ben de bunu dâhilde asayişi temin için ve yüzde doksan
           beş  masuma  zarar  gelmemesi  için  neşredenlere  izin  verdim.  "Said,
           meşveretle neşredebilir." dedim.

                  Üçüncü Mes'ele: Şimdi küfr-ü mutlak, öyle Cehennem-i Manevî
           neşrine çalışıyor ki, Kâinatta hiçbir kâfir ona yanaşmamak lâzım geliyor.



           Kur'anın   م  َ  ِ      ل   ْل   ع ا   َل    ةم    ر   ح  olduğunun bir Sırrı budur ki: Nasıl Müslümanlara
                   ي
                   َ
                                َ ْ ً َ
           Rahmettir;  Âhirete  İman,  Allah'a  İman  ihtimalini  vermesiyle  de,  bütün
           dinsizlere ve bütün Âleme ve nev'-i beşere Rahmet olmasına bir nükte, bir
           işarettir  ki;  o  manevî  Cehennemden  dünyada  da  onları  bir  derece
           kurtarmış.  Halbuki  şimdi  fen  ve  felsefenin  dalalet  kısmı;  yani  Kur'anla
           barışmayan, yoldan çıkmış, Kur'ana muhalefet eden kısmı, küfr-ü mutlakı
           komünistler tarzında neşre başladılar. Komünistlik perdesinde anarşistliği
           netice verecek bir surette münafıklar, zındıklar vasıtasıyla ve bazı müfrit
           dinsiz siyasetçiler vasıtasıyla neşir ile aşılanmağa başlandığı için; şimdiki
           hayat,      dinsiz      olarak      kabil      değildir,     yaşamaz.     "Dinsiz    bir
   524   525   526   527   528   529   530   531   532   533   534