Page 147 - İman Hakikatlerinin Önemi
P. 147
Harun Yahya (Adnan Oktar)
145
l
l
anten bacak Ev rim ci er yüz yı ın ba şın dan
be ri si nek e ri mu tas yo na uğ -
l
gözler
l
ra ta rak, fay da ı mu tas yon
ör ne ği oluş tur ma ya ça lış tı -
lar. An cak on yıl ar ca sü ren
l
l
bu ça ba a rın so nu cun da el -
l
de edi en tek so nuç, sa kat,
has ta ık ı ve ku sur u si nek er
l
l
l
l
ol du. En solda, nor mal bir
ağız
mey ve si ne ği nin ka fa sı ve
sağ da mu tas yo na uğ ra mış
di ğer bir mey ve si ne ği.
ğal se lek si yo nun ya nı na "fay da lı de ği şik lik se be bi" ola rak mu tas -
yon la rı, ya ni can lı la rın gen le rin de rad yas yon gi bi dış et ki ler ya
da kop ya la ma ha ta la rı so nu cun da olu şan bo zul ma la rı ek le di. Bu-
gün de hala bilimsel olarak geçersiz olduğunu bilmelerine rağ-
men, Darwinistlerin savunduğu model neo-Darwinizm'dir. Teo-
ri, yeryüzünde bulunan milyonlarca canlı türünün, bu canlıların,
kulak, göz, akciğer, kanat gibi sayısız kompleks organlarının
"mutasyonlara", yani genetik bozukluklara dayalı bir süreç sonu-
cunda oluştuğunu iddia etmektedir. Ama teoriyi çaresiz bırakan
açık bir bilimsel gerçek vardır: Mutasyonlar canlıları geliştir-
mezler, aksine her zaman için canlılara zarar verirler.
Bunun nedeni çok basittir: DNA çok kompleks bir düzene
sahiptir. Bu molekül üzerinde oluşan herhangi bir tesadüfi etki
ancak zarar verir. Amerikalı genetikçi B. G. Ranganathan bunu
şöyle açıklar:
Mu tas yon lar kü çük, ras ge le ve za rar lı dır lar. Çok en der ola -
rak mey da na ge lir ler ve en iyi ih ti mal le et ki siz dir ler. Bu üç
özel lik, mu tas yon la rın ev rim sel bir ge liş me mey da na ge ti re -
me ye ce ği ni gös te rir. Za ten yük sek de re ce de özel leş miş bir
or ga niz ma da mey da na ge le bi le cek rast lan tı sal bir de ği şim,