Page 48 - isgaldebursa
P. 48
BURSA’NIN İŞGALİ SÜRECİ
Bursa, 1. Dünya Savaşı sonrasında 8 Temmuz 1920’de Yunanlılar tarafından işgal
edilmişti. 11 Eylül 1922’ye kadar esaret altında kaldı.
Bu işgalin Millî Mücadele’nin başşehri Ankara’ya olan yansıması çok farklı oldu. Konu
hemen Meclis gündemine geldi ve müzakere edildi.
Kürsüye gelen Burdur Milletvekili İsmail Suphi Bey, Yunanlıların işgal ettiği Anadolu
topraklarında yaptığı zulümleri bir bir anlattı. Konuşmasında, Yunanlıların Bursa Ulu
Camii’ni bombalarla tahrip etmek istediklerini anlattı.
Bu sırada milletvekillerinin kendilerini tutamayarak hıçkıra hıçkıra
ağladıkları görüldü. Meclis tutanaklarına da yansıdığı gibi Meclis’te gözyaşları
sel olup aktı. (TBMM Zabıt Ceridesi, C. II, s. 227.)tahribe yeltendiklerini, Yunanlı
subayların yedi asır evvel Osmanlı Sultanı Orhan Bey’le evlenen Rum kızı
(Horofira, yani) Nilüfer Sultan’ın kabrine giderek, “Vaktiyle sen bir Türk’e
vardın” demek suretiyle kabri tekmelediklerini ve tahrip ettiklerini anlattı.
Bursa’nın işgali üzerine TBMM’de Başkanlık Kürsüsü’ne siyah bir şal örtülmüş
ve işgalden kurtulana kadar kaldırılmamıştır.
Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın kazanılmasından sonra Türk kuvvetleri 10 Eylül
1920’de Bursa üzerine yürüyüşe geçmiş ve 11 Eylül günü 48. Süvari Alayı 3. Bölük
Komutanı Şükrü Naili (Gökberk) Bey, Bursa Belediyesi Binası’na Türk bayrağını
dikmiştir.
Bursa Oynar Güvercini yetiştiren Bursalılar, Bursa’nın kurtuluşunu besledikleri tüm
beyaz güvercinleri uçurarak kutlamışlardır.
Bursa, her yıl 11 Eylül günü 2 yıl 2 ay 2 gün süren Yunan işgalinden kurtuluşunu
kutlar.
İlk TBMM’de henüz pek kritik durumda olan cephelerden bahsedilmektedir. Bursa
Milletvekili Muhiddin Baha (Pars) uzun gözlemlerini anlattığı konuşmasını şöyle bitirir.
“Efendiler bu sahifeyi burada kapattıktan sonra müsaadenizle bir müşahedemi arz
edeceğim. Geçenlerde İnegöl cephesinde ağaçlar arasında sis ortasında gazilerimizi
ziyaret eder ve onların ayrı ayrı ellerini sıkarken 15 yaşında kadar bir çocuk gördük.
Ona “Oğlum burada ne yapıyorsun? dedim. “Vatani vazifemi yapmaya geldim”
cevabını verdi. “Peki, hiç muharebeye karıştın mı? Düşmanla cenkleştin mi? Sualime
de “evet” diye katıldğı çarpışmaları, boğuşmaları saymaya başlayınca ben, bu
çocuğun karşısında bir parça küçüldüğümü hissettim. Sonra daha ileride yine Gaziler
arasında ve babasının yanında babasıyla omuz omuza düşmana karşı harp eden 12
yaşında Feridun isminde bir çocuk gördüm ki! Efendiler bir diyorum ama hangisi bir?
Cephede her adımda bir, böyle henüz çocuk denecek yaşta silaha sarılıp canını fedaya
gelmiş nice nice yavrumuz var!… Aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi saygı ve rahmetle
anıyoruz. Ruhları şad makamları cennet olsun.