Page 19 - Egitimci_yazar_projesi_KASIM_2024_SAYI_1
P. 19

YAZILARIMIZ





            Hukuk Büro Yönetimi





                                                   KADIN HAKLARI










                                                    Dilan TAŞDEMİR
                                              Hukuk Büro Yönetimi Bölümü



               Günümüzde  kadın  hakları,  “kadın  hakları,  insan  haklarıdır”  sözü  ile  yaygınlaşan  ve  kadınların  ve  kız
         çocuklarının  en  temel  insan  haklarına  işaret  eden  bir  adlandırmadır.  Kadın  ve  kız  çocukları  cinsiyet  temelli
         engellemeler nedeniyle en temel haklarına ulaşamadıkları için kadın hakları gibi spesifik bir tanımlamaya ihtiyaç

         duyulmuştur. Berktay’ın işaret ettiği üzere: “İnsan hakları söyleminin temel aldığı insan soyutlamasının ardında,
         aslında, iktidar ilişkileri içinde egemen olanı temsil eden somut bir insan vardır. Bu ‘insan’, herhangi bir insan
         varlığı değil, beyaz, burjuva ve aynı zamanda da erkek olan bir insandır.” İnsanın erkek, beyaz ve burjuva olarak
         konumlanmasına ilk sesli başkaldırılardan biri, 18. yüzyıl Fransa’sından gelmiştir. Fransız İhtilali’nde okunan
         “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinde” erkeklerden “hak sahibi” olarak söz edilmesinin ardından, 1791’de,
         kısaca  “Kadın  Hakları  Bildirgesi”  olarak  bilinen  “Kadın  ve  Kadın  Yurttaş  Hakları  Bildirgesi”  Olympe  de
         Gouges  tarafından  okunmuştur.  17  maddelik  bildirinin  birinci  maddesi  “Kadın  özgür  doğar  ve  yaşamını
         erkeklerle eşit haklara sahip olarak yaşar” ifadesidir. Bu sözlerle kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması
         gerektiği vurgulanmış ve kadınlar için özgür bir hayat talep edilmiştir.
                   Türkiye  örneğinde,  kadın  hakları  Cumhuriyet  dönemine  bir  kazanımla  başlamış  görünmektedir.
         Modernleşme  projesi  olan  1924  tarihli  Tevhid-i  Tedrisat  Kanunu  ile  birlikte,  kız  ve  erkek  çocuklarına  eşit
         haklarla eğitim olanağı tanınmıştır. Genç Cumhuriyette, kadınlar 1933 yılında seçme, 5 Aralık 1934 tarihinde
         seçilme hakkını edinmişlerdir. Ayrıca 1935 yılından itibaren 5 Aralık günü, Dünya Kadın Hakları Günü olarak
         kutlanmaya başlanmıştır. Yine aynı yıl, kadınlar milletvekili olarak ilk kez TBMM’ye girmiştir.
                    Modernleşme süreci içinde gerçekleşen bu düzenlemeler, kadın hakları bakımından birer kazanım olmakla
         birlikte, Türkiye’de feminist mücadelenin sac ayaklarından birinin uzun bir süre eksik kalmasının nedeni olarak
         sunulmuştur.  Bu  eksikliği  gidermek  sonraki  yıllarda  kadın  hakları  alanında  mücadele  eden  aktivist  ve
         teorisyenlerin  çabalarıyla  mümkün  olmuştur.  90’lı  yıllarda  kadın  haklarının  ilk  kez  cumhuriyet  ile  birlikte

         kazanıldığı  kabulünü  tartışmaya  açan  araştırmalar  yayınlanmıştır.  Bunlardan  ikisi  Aynur  Demirdirek’in
         “Osmanlı  Kadınlarının  Hayat  Hakkı  Arayışının  Bir  Hikayesi”  (1993)  ve  Serpil  Çakır’ın  “Osmanlı  Kadın
         Hareketi” (1994) başlıklı çalışmalarıdır. Kadın hakları alanında feminist mücadelenin belleğini canlandıran bu
         çalışmalar,  bir  yandan  da  Cumhuriyetin  ilk  yıllarıyla  Osmanlı  dönemi  arasında  kadın  hakları  ve  feminist
         mücadele bakımından bir kopukluk olmadığını, bütün değişimlerin “yukarıdan” gelmediğini, kadınların da hak
         mücadelesi yürüttüğünü ve bunun siyaset alanına yansıdığını göstermiştir.
                     Bütün  bunlara  rağmen  kadın  haklarının  geniş  kesimler  tarafından  kabul  edilmemesinin  önüne
         geçilememiştir.  Feminist  hareket,  ekonomik  ve  kültürel  haklar  alanındaki  mücadelede,  sıklıkla  diğer  eşitlikçi
         hareketlerle iş birliğine yönelmiş ve bu sayede feminizmin tabanı genişlemiştir.
                                                                                                             19
   14   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24