Page 53 - MAKSİMUM BİZ | MAYIS 2013
P. 53

Termoslarımızı derenin temiz ve tatlı suyu ile doldurduk. Bir grup ateş yakmaya çalışırken ben yardımcı rehberimiz Asuman’la Cumhur’un Saray’dan aldığı sucukları doğramaya giriştim. Şişlere dizdiğimiz sucukların dumanı tüm ormanı kaplarken yürümekten ve temiz havadan iyice acıkmış bedenler sucuğa doydu. Ardından çikolata, şeker, kahve, kuruyemiş gibi çantalardan çıkan atıştırmalıklar paylaşıldı. Aheste bir toparlanmanın ardından, çöplerimizi de meydan ateşinde yaktıktan sonra usul usul koyulduk yola. Kerevizdere’nin bir kolu sağımızda kulaklarımıza fısıldadığı ahenkli şarkısıyla nice küçük şelaleler oluşturarak akıyordu. Yavaştan akşam çökmeye başlamış, rüzgâr kesilmiş, orman sakinleri geceyi karşılamaya hazırlanıyordu. Dağlar ormanla, orman hayvanlarla, kayalar dereyle, sararıp dökülmüş yapraklar toprakla uyum içindeydi. Yüksek zekâmız, üstün teknolojimiz, vicdanımız ve sevdamızla kurduğumuz şehirlerde, binalarda, ilişkilerde olmayan bir uyum...
Üç dört kilometre daha yürüdük ve asfalta ulaştık. Hava tamamen kararmış, açık gökyüzünde yıldızlar belirmişti. Ya yolun öbür tarafından ormana tekrar dalacak ya da risk almayıp Sivriler köyüne kadar asfalttan yürüyecektik. Gönlüm ormandan yana olsa da çoğunluğun isteği ve rehberimizin kararıyla vurduk asfalta. Kafa fenerleri takıldı, batonlar toplandı. Kopkoyu ıssızlıkta asfalttan nadiren geçen arabaların dakikalar önce sesleri geliyor, ardından farları karanlığa alışmış gözlerimizi kamaştırıyordu. Güzergâh belli olunca üçerli dörderli muhabbet gruplarından oluşan uzun bir yürüyüş kolu oluştu. Bir süre sonra benim de içinde olduğum grubun yanında abartılı gürültüsünü dakikalardır duyduğumuz bir traktör durdu. Arkasındaki küçük römorkta dört beş kişi ayakta dikilmiş, kabindeki üç kişiyle birlikte bize bakıyordu:
“Selamın aleyküm!”
“Ve aleyküm selam.” “Hayırdır, nereye böyle?” “Hiç. Yürüyoruz.” “Yardıma ihtiyaç var mı?” “Yok, sağ olun”
“E, oldu o zaman.” “Eyvallah”
Suratlardaki şaşırmışlık, anlamlandıramama ile beraber devam etti traktör. Biz de üç dört kilometre sonra önce köpekleri, sonra uzaktan beliren ışıklarıyla bizi karşılayan Sivriler köyüne ulaştık. Kahvede yorgunluk çayları, ihtiyaç molasından sonra minibüsümüze binip dönüş yoluna başladık. Hepimizin aklında Cumhur’un tadı damağımızda kalan sucukları aldığı Saray’daki dükkân vardı. Çekirge sürüsü gibi çöktüğümüz dükkândan manda yoğurdu, peyniri, kaymağı, tereyağı; kangalı bir kilo gelen sucuklardan aldık. Küçük kâselerdeki yoğurtları hemen oracıkta kaşıkladık. Hemen hemen bir saat süren talanın sonunda dükkân sahibi de biz de kazanmıştık.
Ne kadar istesem de yine uyku tutmadı uzun dönüş yolunda. İki saatlik bir yolculuktan sonra ulaştık kaosa. Gönlümüz doğada...
Cenk ÇALIŞIR
Proje ve Değişim Yönetimi Başkanlığı
      

























































































   51   52   53   54   55