Page 51 - BODRUMDergi | KASIM 2025 | SAYI:17
P. 51

paylaşmaları benim için en değerli şey.
Her öğrenciden, her dersten ben de
yeni bir şey öğreniyorum, bu inanılmaz
bir şey. Sanırım öğretmenliği bu kadar
özel kılan da tam olarak bu.
Türkiye’de klasik müzik eğitiminin
bugünkü durumunu nasıl
değerlendiriyorsunuz? Hangi alanlarda
gelişmeye ihtiyaç var?
Son yıllarda Türkiye’de klasik müzik
eğitimi açısından ciddi bir hareketlilik
var. Gençler artık çok daha bilinçli,
dünyayı takip ediyorlar, farklı kültürlerle
iletişim kurabiliyorlar. Bu çok umut
verici. Ancak hâlâ üzerinde çalışmamız
gereken önemli noktalar da var.
Öncelikle, öğrencilerin erken yaşta
sistemli bir eğitime yönlendirilmesi
gerekiyor. Temel eğitimin kalitesi,
sonraki tüm süreci belirliyor. Bir
diğer konu da repertuvar çeşitliliği.
Genç müzisyenlerin sadece sınav ya
da yarışma odaklı değil, daha geniş
bir müzikal vizyonla yetişmeleri
gerektiğine inanıyorum. Ayrıca
oda müziği kültürünün daha güçlü
bir şekilde yerleşmesi gerektiğini
düşünüyorum. Çünkü bu hem dinlemeyi
hem paylaşmayı hem de birlikte
düşünmeyi öğretiyor. Uluslararası
bağlantılar, değişim programları, farklı
ülkelerden sanatçılarla masterclass’lar
da eğitimde büyük fark yaratıyor.
Türkiye’de çok ciddi bir potansiyel var
hem öğrencilerde hem de hocalarda.
Doğru yönlendirme ve sürdürülebilir
bir sistemle bu potansiyelin dünya
sahnelerinde çok daha görünür
olacağına inanıyorum.
Konser öncesi özel bir hazırlık ya da
ritüeliniz var mı?
Aslında hayat her zaman o ideal
hazırlık ortamını sunmuyor. Konser
günü bile bazen derslerim oluyor,
provalar, hazırlıklar ya da başka özel
işlerim derken gün yoğun geçebiliyor.
O yüzden benim için konser öncesi
ritüel, son bir-bir buçuk saat içinde
kendimi biraz sakinleştirebilmek.
O zamanlarda zihnimi boşaltmaya
çalışırım; bazen sadece sessiz kalmak,
bazen telefonumda bir oyun bile o
odaklanmayı sağlar. Son dakikaya
kadar nota çalışmak yerine o müziğin
içimde doğal bir şekilde yer etmesine
izin veririm. Sahneye çıkmadan önce
o kısa anda, her şeyin doğal akışına
bırakılması benim için en önemlisi.
Klasik müzik dünyasında dijitalleşme;
online konserler, yayın platformları
hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Dijitalleşme, müziğin erişimini inanılmaz
ölçüde artırdı. Artık dünyanın herhangi
bir yerindeki dinleyici, saniyeler içinde
sizin konserinize ulaşabiliyor. Bu,
özellikle genç kuşak müzisyenler için
büyük bir avantaj; tanınmak, paylaşmak,
farklı coğrafyalara ulaşmak artık çok
daha kolay.
Ama bir yandan da şunu unutmamak
lazım: Canlı performansın yerini
hiçbir şey tutamaz. Müziğin salondaki
titreşimi, o anda dinleyiciyle
kurulan bağ, sessizliğin içindeki
nefes gibi şeyler dijital ortamda
kaybolabiliyor. Canlı konserin
büyüsü, o anda yaşanması gereken
bir şey. Ben dijitalleşmeyi müziğin
bir tamamlayıcısı olarak görüyorum.
Online konserler, kayıtlar, paylaşımlar
çok değerli ama asıl amaç, insanları
yeniden konser salonlarına çekmek
olmalı. Çünkü müzik, paylaşıldığı anda
gerçekten var oluyor.
Sürekli müzikle iç içe bir yaşam,
dışarıdan büyüleyici görünüyor ama
içinde büyük bir disiplin ve fedakârlık
var. Bu yoğunluk, ailenizle ilişkinizi
nasıl şekillendiriyor? Müzik evin bir
parçası mı, yoksa bazen sizden çalan
bir zaman mı oluyor?
Müziği sadece bir meslek olarak değil,
hayatımın doğal bir parçası olarak
görüyorum. Dolayısıyla iş ve özel
hayat arasındaki çizgi bazen ister
istemez bulanıklaşıyor. Provalar,
konserler, dersler, seyahatler derken
zaman gerçekten hızla akıyor. Bu
yoğunluk içinde hayat arkadaşım
Zeynep’in varlığı benim için büyük bir
şans. Kendisi İstanbul Devlet Senfoni
Orkestrası’nda flüt sanatçısı; yani
müziğin hayatın her alanına yayıldığı
bir düzeni ikimiz de çok iyi biliyoruz.
Zeynep’in anlayışı, desteği ve sakinliği
bu yoğun temponun içinde bana denge
sağlıyor.
Yoğun çalışma temposu yüzünden
anneme ve dostlarıma her zaman
yeterince vakit ayıramayabiliyorum
ama onlar da her zaman büyük
bir anlayışla yaklaşıyorlar, beni
destekliyorlar. Bu benim için çok
kıymetli.
Evet, müzik bazen zamanımızı
çalıyor gibi görünse de aslında bizi
birbirimize daha da yaklaştırıyor.
Bazen bir konserden sonra evde
sessizce bir kahve içmek, kedimiz
Köfte’yle oynamak, o günün bütün
yorgunluğunu unutturabiliyor.
Müziğin hayatımdan zaman alan
değil, hayatıma anlam katan bir
şey olduğunu her gün biraz daha iyi
anlıyorum.
49
   49   50   51   52   53