Page 33 - NABIZ İkinci Sayı_Gorgeous
P. 33
Emel!’’ diyorum kendime. ‘’Şu ana kadar sildin ka- Akşam çöküyor tozlu şehre yavaş yavaş. Havada tek
ramsarlıkları hep, tozlanmaya mahkûm kıldın ümit- bulut yok; üzgün o da sanki. Hafif esen rüzgâr ‘’geçecek
sizlikle dolu gelecek düşüncelerini ama ya şimdi? Her her şey’’ der gibi okşayarak geçiyor tenimi. İnansam mı?
Bilmiyorum. Ertesi gün şehir kokmaya başlıyor. San-
mayın ki sadece ceset kokuyor şehir; gözyaşı kokuyor,
acı kokuyor, feryat, figan kokuyor artık her geçtiğimiz
sokak. Tüpraş yanıyor, alevler hastane bahçesinden gö-
rünüyor. Bir tarafım alev, diğer tarafım feryat. Gün-
lerce hastane bahçesinde çadırda kalıyorum. Bir filmin
içindeyim sanki ama sonlanmıyor asla. İçim yanıyor,
külleri düşüyor ellerime. Durmuyorum, ‘’vazgeçemem,
şimdi olmaz ‘’diyorum. Hastane bahçesine çadırlar ku-
şey gözünün önünden bu kadar çabuk geçerken, mut- ruyoruz. Beş aylık çadır serüvenim böylece başlıyor.
suzluktan bu denli cüda düşmüşken, söyle hadi, silebi- Havalar soğuyor,aralık ayında ısıtıcılar devreye giri-
lecek misin tekrardan?’’ Kendimle yaptığım bu kavu- yor. Bizim çadırda yangın çıkıyor bu sefer, yine kur-
rucu sohbetim eşliğinde varıyoruz Kocaeli ’ye. tuluyoruz bir şekilde. Bir evde kalmamız gerek artık,
Karşılaştığımız manzara korku filminden farksız. geçmiyor böyle bu acı. Sıcacık bir soba, neşe gerekiyor
Köprüler yıkılmış, yollar yarılmış, sokaktan geçerken insana. Bir ailenin yanına yerleşiyoruz. Bir yıl kadar
çaresiz feryatlar yükseliyor. ‘’Nasıl?’’ diyorum, ‘’nasıl da onlarla paylaşıyoruz hayatımızı.,
atacağım bunları aklımdan ben, olmaz ki! ‘’Varıyoruz Öğretmenlik başvurusu yaptığımı tamamen unutmuşum
sonunda bizim sokağın başına. Ne göreceğimi biliyo- bu arada. Sağlık Müdürlüğü’nden cevap gelmiş, olumlu,
rum, yumuyorum gözlerimi sıkıca. Dizlerim titriyor, ancak deprem nedeniyle ulaşamamışlar bize. Öğreni-
küçüğüm daha, böyle bir manzara çok büyük ruhuma. yorum bunu. Mutluluktan uçuyorum tabii! öğretmenlik 31
Hazır değilim buna… mesleğine dört elle sarılacağıma ağlayarak kendime söz
Bir resme baktığınızda ressamın duygularını, neler veriyorum.
yaşadığını bilmeden sadece kâğıt parçası gibi gelirse Öğretmenlik, hayatıma yön veren, belki de kurtaran,
gözünüze bir resim, resmin içine sızmış ressamı fark anlam katan bir meslek haline geliyor o saatten sonra.
etmezse gözleriniz, tablonun renklerini sevmek ne işe Hayatımın her saniyesini hastalara adamışken, öğren-
yarar ki? İşte ben bu anının içine sızmış bir ressamım cilere dönüyor bu adanmışlık. Sayısız çocuğum oluyor
ve evet, tüm yaşananlar gözyaşlarımdan kopup satır- bu kez de .Hepsini kendi çocuğum gibi koklayıp öpüyo-
lara dönüşüyor. rum. Öğretmenlik her zerremi kaplıyor, bütün hücrele-
Eşim sesleniyor bana.’’Emel!,Emel!’’ Gözlerimi aç- rime nüfuz ediyor. Öğrencilerimle kendime geliyorum.
mamla kapamam bir oluyor. Evimizden geriye sa- Hayatın ne kadar dönemeçli ve anlamlı olduğunu, ha-
dece üst üste yığılmış tavanlar kalmış. Yavaşça tekrar yatlarına her giren insanın bir mum tutacağını paylaşı-
açıyorum gözlerimi. Dönmem lazım gerçeğe... Eşi- yorum onlarla.
me dönüyorum usulca. O da bilmiyor ne yapacağını, Yıl 2000 tekrar Kocaeli İl Milli Eğitim Müdürlüğün-
belli. Birkaç saniye öylece kalakalıyoruz. Ardından deyiz başka bir sebeple. Bizi bilmeden Ankara’ya hiç ge-
ilk kendine gelen eşim oluyor. Enkaz çalışmaları- rek yokken yönlendiren, bu sayede şu satırları yazmama
na katılıyor hemen. Komşularımızın çoğu enkazda vesile olan, her daim minnetle andığım gözlüklü, kıvırcık
kaybolmuş, 36 ölü… Etraf can pazarı. Yardım için saçlı, danışma memuruna teşekkür etmeye gidiyoruz.
hastaneye gidiyorum ben de. Hizmet bahçede veri- Yerinde yok…Bulamıyoruz…Yoksa!…Kim bilir…
liyor. Enkazdan çıkanlar getiriliyor ama çoğu haya-
tını kaybetmiş halde. Helikopterler hasta götürüyor,
herhangi bir kayıt yok. Öyle bir ortam da yok zaten;
sadece götürüyor. Belki de kendi yakınlarını ağlaya
ağlaya yetiştirmeye çabalıyorlar, kim bilir? Mantık
dışı her şey.