Page 156 - 014 IMAN VE KUFUR MUVAZENELERI YENI.indd
P. 156
156 İMAN VE KÜFÜR MUVÂZENELERİ
adamlar: “ İnsaniyetin gayetü'l-gâyâtı “ Teşebbüh-ü bilvâcib’dir. ”
yani; Vâcibü'l-Vücûd’a benzemektir. ” deyip Fir'avunâne bir hü-
küm vermişler ve enâniyeti kamçılayıp şirk derelerinde serbest
koşturarak esbâb-perest, sanem-perest, tabiat-perest, nücûm-
perest gibi çok envâ'-ı şirk tâifelerine meydân açmışlar. İnsaniye-
tin esâsında münderic olan acz ve za'f, fakr ve ihtiyaç, naks ve
kusur kapılarını kapayıp, ubûdiyetin yolunu seddetmişler. Tabia-
ta saplanıp şirkten tamamen çıkamayıp şükrün geniş kapısını bu-
lamamışlar...
Nübüvvet ise; gaye-i insaniyet ve vazife-i beşeriyet, ahlâk-ı
İlâhiye ile ve secâya-yı hasene ile tahalluk etmekle beraber, aczini
bilip kudret-i İlâhiye’ye ilticâ.. zaafını görüp, kuvvet-i İlâhiye’ye
istinâd.. fakrını görüp Rahmet-i İlâhiye’ye i'timâd.. ihtiyacını gö-
rüp gınâ-yı İlâhiye’den istimdâd.. kusurunu görüp aff-ı İlâhî’ye
istiğfar.. naksını görüp kemâl-i İlâhî’ye tesbih-hân olmaktır diye,
ubûdiyetkârâne hükmetmişler.
İşte diyânete itâat etmeyen felsefenin böyle yolu şaşırdığı için-
dir ki; ene, kendi dizginini eline almış, dalâletin herbir nev'ine
koşmuş. İşte şu vecihteki ene’nin başı üstünde bir şecere-i zak-
kum neşv ü nemâ bulup, âlem-i insaniyetin yarısından fazlasını
kaplamış.
İşte o şecerenin kuvve-i şeheviye-i behîmiye dalında, beşerin
enzârına verdiği meyveler ise, esnâmlar ve âlihelerdir. Çünkü; fel-
sefenin esâsında, kuvvet müstahsendir. Hattâ “ El-hükmü li'l-gâlib ”
bir düsturudur. “ Galebe edende bir kuvvet var; kuvvette hak var-
dır. ” der. ( Hâşiye ) Zulmü ma'nen alkışlamış, zâlimleri teşci' etmiş-
7
tir ve cebbârları, ulûhiyet da'vâsına sevketmiştir. Hem masnû'daki
güzelliği ve nakıştaki hüsnü, masnû'a ve nakşa mal edip, Sâni'
ve Nakkàş’ın mücerred ve mukaddes cemâlinin cilvesine nisbet
( Hâşiye ) Düstur-u nübüvvet, “ Kuvvet haktadır, hak kuvvette değildir. ” der,
zulmü keser, adâleti te'min eder.